Manşet

29 Aralık 2008 Pazartesi

Gözyaşı sulamaz.

Sakalları tenime yapışsın istediğim adam. sana yalan söylemem. Dün gece sen kırılan bardakların keskin yüzeylerini kapattın. Hatırlatmadan duramadın ama, kırık cam keser.
Ajandamın yapraklarını ömrüne adadım. Boş bıraktım. Senli sensiz günlerim oldu. 2008 seninle güzel. Sevdim bu yılı. İlk defa bir yıl başladığı gibi geçtiğinden belki.
Mumları yaktım. Yasemin mori yi çok sevdim. Ve düşünmeden edemedim. Kürk mantolu madonna aslında punk değil mi? Hem ben sigaramın dumanına sardım, sakladım seni.
Yağmurlar yağdı, karlar yağdı,yandık güneşte,yaktık hislerimizde,yanan bize dokunmasındı ,uzak olsundu hep, yakacak her ne ise..
Ama ben üşüdüm sıcak olduğunda bile, ısıtsana beni gülümseyerek baktığın düşlerinle. Ben gayet mutluyum düşlerinde varım diye…
‘Es’ ler cümle aralarında girdi gireli, daha bir kopuk oluveriyor her şey. Üstelik resmine bakıp gülümsediğim doğru, sana yalan söyleyemem.
DEVAMI...

22 Aralık 2008 Pazartesi

Şal

Unuttuğum aşk, aşktaki acı, acıdaki haz, hazdaki yaş, yaştaki tad..
Hatırlattın. Bi aşk, bi şal, bi kağıdın üzerine yazılanlar. Senin için cümlelerim sevgili!
Çünkü ben de acıyorum kendime. Sensiz geçen ve sensiz geçmiş her günüm için belki. Yarım kalmış bi aşk hikayesinin ardında nasıl gözyaşı dökerse izleyenler, bi anı defterinin sayfaları yanarken nasıl öksüz kalırsa öyle..
Acıyorum da üstelik, bugüne kadar hep göz ardı ettiğim tarifsiz bi acı. Yalnız gittiğin gün beynimin karıncalanması, o karıncaların gözbebeklerimden fırlaması gibi bir şey. Unutmuştum bu duyguyu. Boynundaki şalı alıp kokunu içime çeke çeke uyumak gibi bir şey, unutmuştum o kokuyu.
O gece ben aldım onu boynundan, alıp içime bi yerlere sakladım.
Dün gece -kokun sinmemiş daha- yolladığın şala, gözümün yaşıyla, genzimdeki kokunu bıraktım.
DEVAMI...

17 Aralık 2008 Çarşamba

“Düş beni üzerinden, emanet duruyorum”

Kapının ardında yeni bir ilişkinin düğmelerini ilikleyen kadın var. Küçük bir kadının büyük cümleleri bunlar. İlmek ilmek sökülürken hatta sökülmeden bile biri, yeni düğmelerle yeni bir kumaşa bürünüyor öteki. Benim için kalem- kağıt kokusundan ibaret. İzi ise ömür gibi, kömür gibi kara bazen, is kokusu gibi bir iz ömre bırakılan. “Benim sevgimi istemiyosun artık” cümlesinden doğan bir fark ediş. “İstemediğin bir sevgiyi sana verecek değilim”; bakış açımı değiştiren replik, bu da bir fark ediş değil mi?
Özlenen bi tad belki, alkolun genizde bıraktığı tad gibi. “kekremsi” diye bi kelime vardı dimi…
Aldanıyosun! Kurduğum cümleler bana ait değil. Hem ben topluma mal olabilecek adımlar atıyorum artık. Ek iş olarak insan ruhlarını irdeliyorum. Hayattan caydım. Huzurda kaldım. İnsan değişken bir varlıktır diye haykırırken değişmem diye ettiğim yeminler nerde hani. Nasıl yalanmış… öfke.. ey öfke. İsyansız öfke. Zaman zaman hırsını cümlelerden alıyor. Bu yalan değil, bu gerçek. “parmak izimi bıraktım, katilim; üzerinde, yüreğinde..” der bir ses yine. Katil diye bir şarkı hatrımdadır. Bir ayak sesi uzaktaki kadın bile hatırladır. Katiller hep vardır!
DEVAMI...

28 Kasım 2008 Cuma

uzaktan saçmalama hakkı

Başından aşağı bir bardak buzlu kola boşalttım ve bilmediğim birçok dilde şarkılar dinledim. Anlamak için sözlük karıştırma gereği hiçbir zaman duymadım. Ne senin sözcüklerini ne diğer…
Sözcükleri anlamlı kılan yüzlerden ırak bi anlam arıyorum şimdi kendime.Bir anlam bulmak istiyorum ki bende daha önce hiç olmamış olsun…
Tozlu defterlerde sararmış yapraklar vardı. Onları kendimden yoldum,defterde kalsındı,manasızdı.
Resim yapabilmeyi isterdim. Büyülü bişey olmalı aklındakini okutmak,göstermek,boyamak sonra istersen karalamak. Ama aynısını. Kelimeler yuvarlak,sözcüklerle oynanabilir bi de düşlerle ama resimlerle?
Bi çift gözde her insan farklı bir renk görebilir, marifetsizlik bu. Beyaz kağıt beyazdır,gerisi yanılsama. Ve yanılsama bir gün anladığın şeyin aslında anladığın gibi olmadığını görmek değildir. Yanılsama yanlıştır,olmayanı anlamaktır. Yanlı-dır.
Tarafları değiştirebilirsiniz. Saçlarımı sarıya boyayacak kadar delirmedim henüz diyosam gerçekten öyledir inanın. Ama belki…
Yorgunum. İçimdeki huzurla öylesine doluyum ki yeni bir cümle kuracak bile halim yok. Bir süre aynı cümlelerle idare etmem lazım. Galiba ilk defa cimriyim. Oysa nefret ederim.

Sevgilim: niye anlamak istemiyorsun?
Sevgilin: …
Benim anlamadığımı söylerken aslında beni anlamadığını ifade ettiğini göremiyor musun? Seni anlamamam mümkün mü ya da beni anlamaman, algımda kocaman harflerle yazıyosun, algınla olu-ş-uyorum!

Aslında anlıyoruz. Bakma sen onlara,dışarıdan gelen seslere,içerdekini dinle.

Sevgilin: beni sev,her daim…
Sevgilim:seviyorum, seveceğim…
DEVAMI...

3 Eylül 2008 Çarşamba

yanılgılar çok kırıcıdır.

Sana yer arıyorum. Ne zor işmiş. Böyle olacağından hiç bahsetmemiştin. Yıllar geçmiş.
Mangalı yakmaya çalışırken sen, ben komşunun kızıyla ilgileniyorum kucağıma almış.ooo ayça abla buyur sen de gel. Yok çocuklar ben hallettim o işi diyen bir komşu, size afiyet olsun. Parmağımda yüzükler, kolumda bilezikler ama hiçbiri senin değil. Kalan dostlar damlayacak benim evin bahçesine ve gördükleri örnek aile tablosunun içindeki adam benim eve ait değil. Bahçede dekor. Çiçeklerin arkasına saklanmış bir elmas. Kendini saklamış. Hep hazine olmuş kayıp adada, şimdi resim. Mangalı yakmaya çalışıyor, kucağımdaki çocukla ilgileniyor, ama yanılmayın. Aman yanılmayın. Çünkü yanılgılar çok kırıcıdır. İsimlerini de içlerinde taşır, yanıcıdır. Küle sebebiyet verirler, köze dönüşebilirler. Alevle yaklaşmayın derim ben resimlere, her gördüğünüz resme de inanmayın!

Dönüp durduğumuz küçük yuvarlaklar dönüp durmuyomuş aslında. Dönüp duran bizmişiz. Dönüp durma hissi bile yalanmış aslında. Zaman hep adını gizleyerek yapıyor bunları. Ondan yok diyoruz. Kabul etmiyoruz. Susarken konuşabildiğiniz dünyaları yörüngelerinizden çok uzakta tutmayın yine de. Herkesin bir dünyası var ama herkesin 1 dünyası yok. Ne kadar uzağa giderseniz gidin kapsama alanı dışında kalmayın en iyisi. Dünyalar birbirine karışmazsa tadı çıkmıyor. Miden yoksa ve ömür boyu aç kalmışsan herşey güzel gelir o ayrı. Ama fazlasıyla doluysan, ama fazlasıyla doluysa...

Sana yer ararken oldu tüm bunlar.
Yok.
Zaman a benze. Zaman a benziyor musun da ne? İmzanı göremedim.oysa gayet iyi görür gözlerim. Zaman a benzemeye devam et o halde. Dünyalar karışmalı, kesişim noktaları giderek çoğalmalı. Ama her kümenin kendi özeli kendi içinde kalmalı!
Zaman yapıyor. Adını gizlese de zaman yapıyor. Gördüğüm kördüğüm değilse çiçeklerin arasında kalan sensin.
Gördüğüm kördüğüm değil...
DEVAMI...

15 Temmuz 2008 Salı

itinayla göz yaşartıcı bomba hazırlanır

“İtinayla göz yaşartıcı bomba hazırlanır” başlıklı ilanı gördüğümde onun vermiş olduğunu anlamam için kahin olmama gerek yoktu.
pili bitmiş el feneri gibi hissediyodum kendimi.ve karanlık gözlerimi alıyodu.
ay ışığında da kullanılabilen güneş gözlükleri icat etmek isterdim hep.fırsat önümdeydi.
O gözyaşartıcı bombaları hazırlayıp her uygun denekte deneyecekti ömrünün kalanında.
bense en inandırıcı reklam olan ‘ben de kullandım’ la karşılarında hiç ummadıkları anda beliriverecek ve ayışığında kullanmaya elverişli güneş gözlüklerini pazarlayacaktım.
pazarlamak dedimse para karşılığı sanmayın sakın! cümle karşılığı sunacaktım pazara.pazara.”pazara pikniğe gidelim” son bombasıydı.pazara pikniğe gidecektik.o Pazar hiç gelmedi.gelmeyecekti de.o bunu hiç bilmeyecek,umursar gibi yapıp önemsemeyecek,avazı çıktığı kadar baırsa da aldırış etmeyecekti.anlayış göstermeyecektim bense.ay ışığında bile kullanılan güneş gözlükleri tasarlayacaktım habire.gözlerimi bir daha kimse görmesin diye.
çünkü karanlık gözlerimi çok fena alıyor.öyle alıyor ki.bırakmıyor bi daha..
DEVAMI...

8 Temmuz 2008 Salı

FRANsız

Özünü tartışmamak kaydıyla iyi sayılabilirdi.oysa ne zordu kötü görünen insanların bile özünde iyi olduğunu savunabilmek.

İncele.
İnce eleyip sık dokumamak elinizdeyse ,incelediğinizde, sıradan insanlardan biraz farklı gibi görünse de değişen çok fazla şey olmuyordu insanlara yaklaşımı hususunda.
Fransızca konuşuyor oluşu başta enteresan gelebilirdi ve fakat ve lakin başka hiç bir dil ruhunun sert ama kibar bi şekilde dışa vurumunu böyle net böyle açık sağlayamazdı ,, eminim.

Garip gelebilirdi soracağı sorular ama etkileme imkanı bulamazdı yoksa,başka...
Siyahın sizi içinize çekişi de tüm renkler ya da aslında hiç bir renk oluşundan değil midir zaten.
Aynı öyle işte.
Hem hepsi hem hiç bir şeye bu kadar dahil oluşu. Sıradan insanların kurduğu cümlelere benzer cümleler kurduğunda içinizin ayaz gecelerinde titrediği kadar bile titremeyişi bundandı.oysa söylenişi,hayıflanışı,omuz silkişi depremler yaratıyordu.yaratabilirdi de her daim.
Güzel cümleler kurmak ve bu güzel cümleleri herkesin kurduğu cümlelere hiç benzemeden kurmak ve bu cümlelere herkesin baktığı açıdan bakmadan anlamaya çalışmak.
Belki oydu.
Beni de özel yapan buydu. kurduğu herhangi bir cümleye en az üç boyutunu katmadan duymazdan gelmem,her kelimesine hikaye kurmam,
belki de beni de özel yapan buydu.
bu meraktı kelimelerin harflerinin doğumuna gidişim,tarihine dönüşüm.
Özel.bu kelime ne boş ne değersiz geliyor bir bilseniz..o olsaydı bu kelime yerine de farklı bir kelime bulabilirdi.eminim buna.
Ha doğru unutmuşum zaten. Fransızca konuşuyordu değil mi...fransızca kokuşuyorduk. konuşmuyor,kokuşuyorduk. Ondan o fransaya gitti,ancak orası paklar bile demeyeceğim.

Bense Fransız kaldım.
DEVAMI...

çorba yapmanın incelikleri

Sana çorba yapmanın inceliklerini anlatacaktım.
Çıldırmak için sadece klarnet sesine ihtiyacımız vardı.
Geçici unutuşlar tam olarak sönmemiş orman yangınları gibidir.alev alsa her yan siyah.
Doğalgazdan zehirlenen tek canlı ben değildim itiraf edeyim.
Kilidi içerde unutmasaydın keşke.ben ordaydım.çilingir bulabileceğinden emin misin bu saatte.hem de gece ve üstelik herkes tatilde.gidicektik ya uzak şehirlere.
Ben özellikle cam kenarı olsun diye belirtmiştim hanımefendi,üstelik panikatağım var.
Evet kesik olan çizgiler kesin bi çizgiden daha fazla özgürlük tanıyor bunu biliyorum.kim kesti ulan çizgileri o zaman.kesen de farkında mıydı ya da istediği şeride geçebilceğinin.yok efendim her şeyin bi zamanı bir de kuralı vardır.niyemiş.haklarının oldukça farkında anladığım kadarıyla.yoksa cesaret işi benim yanıma arzu ettiği anda gelebilmesi.fazla klarnet dinlemiş olmalı.saksafonmuydu o yoksa?
Ne yazık yalnızca rüyalarıma giremiyor olması.oysa dış dünyaya açılmış her delikten girmesini bildi.benim rüyalarımın etrafında kesin çizgiler var demek ki,niye kesmediniz lan çizgileri?
Ah şu sakladığın gizli belgelere ulaşabilseydim,ölmeden önce gam ın tadına varabilcektim.ölsem bile gam yerdim ama olsun.ulaşabilseydim keşke.yok hayır benimle ilgili olduklarını iddia etmedim ama.
Ama neden likörlü çikulatalardan aldın ki,alkolik olabilirim ama sevmiyorum bu boku işte.likörlü çikulata mı olur.likörün yanında çikulata versen amenna.
Her sofranın bir adabı vardır,her ikramın bir usulu.medeniyetin de.
Bi de medeni et var.medeniyet olmadan olmuyo o ben söylemiştim.önce medeniyet sonra medeni et!
Oryantal çizgiler görüyorum ufukta.
Çilingir bulduğuna sevindim.
Çorba yaptım bu arada,çok ince oldu.incelikli bi çorba.
Bi iç bak!
DEVAMI...

18 Mayıs 2008 Pazar

2 CANIM ARASI 7 FARK

dün canım dediğinde sesin öyle bi sarıldı ki kemiklerim kırılacak sandım
bugün canım dediğinde gözlerin karşımdaki koltukta öylece oturuyo...

dün canım dediğinde en çok şaşırdığım bütün kırılan oyuncaklarımı nasıl tamir ettiğindi
bugün canım diyişinde çocuk seni dinlemiyo,atma desen de en sevdiği şey balkondan aşağı oyuncaklarını atmak.........

dün canım diyişinde denize koştum,öyle uçsuz bucaksız bi görüntüsü vardı ki,öyle sonsuzdu ki bana bu hissi verebilecek senden başka bi güç olamayacağına inandırmıştım artık ben de kendimi,,
bugün canım diyişinde ırmaklar ne içeri ne dışarı akıyo,ne ileri ne geri gidiyo,akar su yıkar götürür mü tüm kırgınlıkları??

dün canım diyişinde demli bi çay koydum kendime,bi de sigara yaktım,hayatta en zevk aldığım şeylerden birinin de bu olduğuna karar verdim üstelik,
bugün canım dedin,yan komşu bi fincan kahveniz var mı diye çaldı kapıyı,dedim benimki bana yetmiyor...

dün bakkaldan bi canım çikulatası aldım sen canım dediğinde,çilekli böğürtlenli vanilyalı,
bugün canım dedin şama gitti kayısı almaya ruhum,döner mi bilinmez!

dün canım dediğin an pikniğe çıktık,ateşte sucuk yaptık,hoş olmuştu dimi tadı,tadı hoş olmasa bile açlıktan öyle güzel gelmişti belki de ama yine de safça aynı duygular aynı düşünceyi paylaşıyo,hayatımda daha güzel sucuk yemedim...,
bugün canım dedin,patlıcanları közlerken ocakta yaktım,ocağı da yakmıştım tabi önce,yandık işte.

en son dün canım dedin,gökdelenler inşa edildi gökyüzünde(?),bugün canım bile demedin,başıma yıkıldı allah ne verdiyse!

canım 777 parçaya ayrıldı........................................

NOT*** bu yazıdaki dün günler öncesi,bugün günler sonrasıdır.
canımın canım'la uzaktan yakından ilgisi yoktur!
7 kurgudur;
777 abartıdır,
bir de şarkı adı...başka bir şey bilmiyorum!
DEVAMI...

17 Mayıs 2008 Cumartesi

fay

Bişi atıyo,kalbin,bişi atıyo ağzımda,kalbin.kalbin ağzımın içinde atıyo.sen in bedeni benim bedeni me yapışmış,artık tenimin sıcaklığı seninkiyle eşdeğer.kalbimde attı kalbin,kalbimin tam üzerinde atan,senin kalbin.

artık hiç bir deprem aramızdaki fay hattından geçmez!
DEVAMI...

deniz dalgada durmaz

Deniz dalgada durmaz,durmaz dalgada deniz,bir ileri bir geri atma adımlarını,hayat da durmaz,kalma,koş,kalma,git,kalma,isteme de daha fazla,koşma,dur,kalbin dayanmaz,gitme,kal,isteme daha fazla,deniz dalgada durmaz,dalgada durmaz deniz,dalga da denizde durduğu gibi durmaz.unutma.en büyük kim,en küçük kim,sorma,küsme,yanıt alamazsan küsme aynaya,sorma,yanıt alamayacağın sorular sorma,aldığın her yanıta inanma,sorma.sorduğun her soruyu duyma.içme dur.daha fazla içeceksen kusma,kusma hep,yanlışı doğruyu sorma,koşma,koştuğun yolun sonunda yok.koşma,yolun sonunda o yok.koşma,denize koşma,dalgasın sen,deniz dalgada durmaz,dalgada deniz durmaz,dalga da denizde durduğu gibi durmaz.koşma.
DEVAMI...

3 Mayıs 2008 Cumartesi

ZEUS

Zeusun mabedinde seni onlarca öptüm,
Etini etime çiviledim de bir gram kanımız düşmedi yere.
Seke seke düştüm kayaların tepesinde de elin kaldırdı alnımı yukarı
Göğsümü kabarttı sevişin
Mezarlara girdik,çıktık,gördük,çoktuk
Anı sığdırdık objektife,taşanı kulaklarımıza fısıldadık
Bir sen
Bir ben
Denizin dalgası denizin durulması
Hepsi bizden di
Ve tek bir şahidimiz bile yoktu
Hep bizimle olanı saymazsak!
Tenimize çiçek kokusu kattık,
Çobanın sopasını elden ele dolaştırdık,
Ayindeydik
Sevme ayini
Görme ayini
Keşif ayini
Ay ini...
Gözleri çekikler geldi
Tenleri esmerler geldi
Milletleri de aramıza aldık,sınırları kaldırdık,yeryüzü bizim oldu.
Kocaman gözlüklerimi taktım
70lerdik
80lerdik
Genzimi okşuyodu teninin kokusu,2008 deydik.
Kuşlar göç etti,kanadına asıldık,geleceğe gittik,
Bulutlara daldık
Dağa daşa kuma suya hatta bulutlara iz bıraktık da,birbirimizin elini bırakmadık.
Ne tünellerde gezdik ne köprülerden geçtik ne dağlara tırmandık da gören olmadı.
Bir sen vardın,bir ben orda
Hoş gerçekten de öyle dünyada..
Çayımın demi oldun,çayının şekeri oldum,
Kaynadık buhar olduk da
Bir yerlere kaybolmadık
Şimdi dağları aramıza kattık
Kayıp olmadık
Hala parmakucumda sen,
gözucumda sen,
kulağımın ucunda sen,
başucumda sen,
düşucumda sen,
aynada sen,
ay çıksa da çıkmasa da sen,
gün doğsa da doğmasa sen,
artık hep sen...

Bir de Zeus.
DEVAMI...

cenaze marşı

Adamın yapısına ne kadar zıtsa söyledikleri ama bir o kadar içinden geçenlere denkse karın boşluğunuzda bir yeri her zaman ağrıtır.
Saçları dağınıktır.
Dış görünüşüne verdiği önem aynanın söylediklerinden bağımsızdır.
Dudakları ince;
Kurduğu cümleler kalındır.
Doğuştan değildir sonradan büyümüştür duyu organları ki daha iyi algılayabilsin çevresini.
Hem algılayabildiği kadarı kimseye benzemez,eğitilmiş bir yabanidir.
Yürüyüşü de kimseyi andırmaz.
Sokak sokak değildir sanki o yürürken,ancak dekor,belki dekor.
Yürümek hiç,sanki salınmak gibi.
Ama o oynadığı oyunun içinde bir tiyatrocu asla değildir.
Siz asalak diyebilirsiniz yaşayışını düşünüp,konuşsanız hiç.
Nasıl anlatsam size tezatları..
Örneğin şişi almış eline örgü ören bir erkek görüntüsü düşünün,piyanoyu aynı hassasiyetle çalışını da ekleyin,aynı parmakları büküp sert bir yumruk attığını hayal edin karşısındakine,,işte böyle...
Adam susmaya karar vermiştir incecik dudaklarını kıvırıp.saklayabilmek için sakal bırakmıştır belki.
Saçları hala dağınıktır.
Sizin umrunuzda olmaması engellemez bazı ayrıntıların,hayatın içindeki gerçek ayrıntıların,onun zaten umurunun yakınından bile geçmemiştir,ama sizin umrunuzda olmaması başkalarının umurlarına dokunduğu anda sona erer.işte bundandır umrunuzda olmaya başladığı anda sona erişi.
ya onun gibi yaşayacaktınız ki bunca hisliyken bu imkansızdır;
ya da o halde yaşamayacaktınız umrunuza dokunduğu yerde durup.durabilip.
Bundan en gerekli olandır masalları gerçek yapmamak bazen,
Masallar masal olarak bu sebepten kalmalıdır.
Saçları hala dağınıktır.
DEVAMI...

dil yarası

kan çekmez. ancak kelimeler.
geç olmaz,belki saat, ancak saat, sadece saat.
kara cümleler kömür olmadan çıkmaz. yanmadan zor. közde bile ışık var.
yanmaya niyet eden önce cümle kurar. cümle tutuşur,kağıtlar yanar. önce kağıtlar yanar,ancak,
kağıtlar yanar!
söz uçmaz.

düşünmeden sağa sola attığın taşlar örer bir duvar.
duvar kalır. duvar yıkılmaz.
heyecandan tir tir titretirken sardığında kalbini,
yaprak olur kımıldamayan duvar sardığında kalbi.

dil yarasını,dilin yaralamasını unutmaz da insan,
dilin kapattığı yaraları unutur,unutturur!
DEVAMI...

bir gece bin senaryoyla gelir

sürekli görünüp kaybolan bir yüz var,yok yok sadece yüz dersem haksızlık etmiş olucam.bütün halleriyle gayet meydanda kendisi.okula giderken yanımda beliriveriyor bir anda.benimle yürüyor.sahilde çay içerken geliyor mesela,sarılıyoruz,birlikte içiyoruz çayı,evde demlediklerimiz gibi olmuyor.sonra vapurdaki simitçiden aldığımız simitleri(elbette ki ben veriyorum siparişleri) o da benimle parçalıyo.atıveriyoruz martılara.kahkaha.
evde oturmuş televizyona bakıyorum boş boş,az sonra film başlicak.yandaki koltukta tutmuş yavru kediyi kollarından,dizlerinin üzerinde iki ayağı,baş parmaklarıyla burnunu gıdıklıyo kedinin.ve kedi hapşırıyo.komik bi görüntü inanın.ben kıkır kıkır...
arkadaşlarla dolanıyoruz.bi mesaj yazıyorum telefona sanki ondan gelmiş gibi,ben gidiyorum diyorum sonra,beni bekliyo üsküdarda.neden anlam veremiyo kimse anlamıyorum büfeden aldığım sosisliyi yerken yüzümde bi gülümsenin asılı kalmasına.otobüsten geçenlerin içlerinden geçenleri tahmin edebiliyorum,hani beşiktaş kabataş arası bi yol var ya,hava bu kadar güzel ve ağaçlara poşet sarmışlar diye mutludur şu kız.(yanımda oysa,ne isterim daha)
(gümüşsuyunda bir ev,yerler tahta,duvarlar beyaz.kilimin kenarında,yerde cdler dizili,istediğini seç,dinle,izle,kapıcı gelip aidatı verecekmisiniz yoksa evi boşaltacak mısınız diye sorduğunda duymamazlıktan gel....)
konser,konserde bi ben oturuyorum yerde,bi de o,gerisi de umrumda değil zaten...
okulun koridorları çok ürkünç,insanlar sırayla dizilmiş,herkes hakkımda konuşuyor sanki,biliyo musun bu kızz,biliyo musun şu kız..uğultu,gürültü,içimden gelen imdat çığlığı..
endişe,annem,ablam,çok fazla endişe duymaya başlıyo halimden,mutfakta konuşurlarken duydum:
'bu kız durup durup biriyle buluşucam diyo,kaçıyo gidiyo,buluştuğu kimse de yok,geçen gün gözlerimle görmesem...'
kantinde oturuyodum,öyle güzel biri vardı ki karşımda kendimi ona bakmaktan alamıyodum.bi adamın görünüşünü duruşu,tavırları,başını sağa sola sallayışı,mimikleri oluşturur,kaşının gözünün şekli hep ikinci plandadır.inanamıyorum gördüklerime içsesimle eş bu adamın her bir hareketi.geliyor galiba,merhaba dicek galiba......

o günün gecesi bir mektup yazar.veda mektubu mu,itiraf mektubu mu,intikam mektubu mu,isyan mektubu mu,umut mu anlattığı,bilmez kimse..yanıt mektubun ulaştığı anda gizlidir çünkü.mektubu yazdığının ertesi günü yollara düşer,ermeni mezarlığı gittiği yer,enteresan mı,bi taş bulur sonunda,adı ishak,geçtiğimiz aylardan birinde yapışmış mezar taşına donuk ifadesi,ölü gibi.......(?)

'sana sarıldığım zaman sanki dünya duracak sevgilim. adem elmandan derin bi nefes çeksem içime bütün gözyaşları dinecek,bütün ateşler sönecek..
sen olmasan sevgilim,durucak dünya,bi daha hiç dönmeyecek,ben şunu yapamicam,ben bunu yapamicam bi daha,şuraya gidemicemle başlayan cümleler kurucam sanki yaşamicam... light my fire diye bi şarkı olmayacak mesela,çalmicak bi daha hiç bir yerde,hiç bir filmi izlemicem,üsküdara beşiktaşa,kadıköye,beşiktaşa,ortaköye,taksime gitmicem,adalara kalkan vapura hasret çeksem de hiç binmicem bi daha.,gümüşsuyundaki yokuşu hiç çıkmicam,yere kilim sermicem,kedilerden nefret edicem, elime kalem,önüme kağıt almicam,hiçbir adamı sahnede canlı dinlemeye gitmek için haz duymicam,martılara simit atmicam,ekmek de atmicam,hem belki onlardan da nefret edicem,toprağa dokunmicam,çiçek ekmicem,hiçbir meyvayı dalından koparıp yemicem,.çay demlemicem,demlenmiş çaydan da nefret edicem,oje sürmicem,saçlarımı yıkamicam,saçlarımı kimseye tarattırmicam,msj atmicam,gelen mesajları okumicam hatta telefon kullanmicam,belki telefonlardan da nefret edicem.,çalan hiç bir kapıyı açmicam..
yok olucam, yok olucam..
yalan sevgilim yalan,sen olmadığında bi bok değişmicek,yine aynı dönücek dünya,aynı çalacak kapılar,apartmanından bi nefes eksilmiş olucak,aynı mesaj sesiyle irkilcem ben,biri bana canım derken....
yalan sevgilim. sözler vermişken sana,bi gün bi yerde otururken karşımda oturan adamın bakışları ilgimi çekicek.yanıma yaklaşırken elimi,gözümü nereye koyacağımı şaşırıcam.artarda kurduğu cümlelerle dans etmesini öğrenicem,bana dokunmasını herşeyden çok isticem.
yalan sevgilim.yanına geldiğim zaman biliyorum ki çok şey değişmiş olucak.dünya ağzıma sıçıcak belki ama vazgeçmicem yine de hayatta kalmaktan.
ama unutmicam,yalan,bi kısmını unutmicam en azından..
herkesin endişesi hafızalardan silinecek.....'

mektup ulaşması gereken yere ulaşmıştır artık.......................................................
DEVAMI...

das leben der anderen ( başkalarının hayatı )

arşında şimdiye kadar yalnızca senin bildiğini sandığın gerçekleri suratına vururken gördüğün insan canım dediğinle aynı.
Yalvarışı gitmemen yönünde.gitme diyişi.
Bir zamanlar sana gitme desin diye canını vermeye ömrünü heba etmeye hazır sen.
Evet o sana hiç git dememişti,cümleler kurup onları kurşun misali bedeninin en hassas noktalarına sıkmaktan ibaretti yaptığı.
Ölmeni istemememiş bile olsa ,yaptıkları bu yönde bile olsa o sana hiç git dememişti.
Ama sen ne zaman gideceğini söylesen başını hafifçe öne eğip elini kalbine götürüp eyvallah çekebildi en fazla.
Git demedi ,müsaade etti.
Ve sen hep kendi isteğinle döndün.
Ondan bağımsız,sevinç naraları atmadı,kollarını açıp sevgiyle bağrına basmadı,sadece ağzının içine kurşunları doldurma işlemine kaldığı yerden devam etti.
Sen bir kez daha gidene dek.
Son gidişin çok sessiz oldu.
Oysa öncesinde hazır ettiğin yollukları teslim eder öyle giderdin.
Sessiz gidip bir daha dönmemek aklına yattı.
Vazgeçtin.
Şimdiyse o geldi.
Karşında şimdiye dek yalnızca senin bildiğini sandığın gerçekleri suratına vuruyo.
Canın.
Suratına vurması kurduğu cümleleri kötü yapmıyo,dayanılmaz yapıyo,katlanılmaz yapmıyo.
Gitme diyo.
Gitme diyişini kendi hisleriyle açıklıyo.
Herkes orda,duvarlar bile söylenenleri kaydediyo.
Belki farklı bir yol deneseydi...gitmeni istemiyorum demek yerine gitmeyi istemiyorsun ,gitme deseydi.belki deseydi...
Gece hiçbir günahı örtemeyecek kadar aydınlık.
Gece hiçbir geçmişi yok edemeyecek kadar ömre dair.
Tam da bundan,gece yazılan asla güne dair olamaz,olmaz.
Gece bütün ömürden mesul.
Ve bu mesuliyetini duvarların söylediklerini yazıya dökerek yerine getiriyor.
Gece kimse kimsenin gitmesini istemiyo.an donuyo.
DEVAMI...