Manşet

1 Aralık 2009 Salı

Gün - Eş

Vapurdaydım. Yürümeye başladığım anda fark etimiştim elbette güneşi çünkü gün ışığına karşı hiçbir zaman kayıtsız davranamadım. Ben davransam o ben fark etmeden bambaşka bir ruh haline büründürmeyi başardı her seferinde. Nasıl bir huzur. Bakma sen kocaman kocaman güneş gözlüklerini takmayı sevdiğime. Güneşi severim.
Vapurdaydım, kitap okuyordum ve kendimi de kitabın içinde sanıyordum o ana dek. Değilmişim. Kendimi bir çok ana dahil hissederken olmadığımı fark ettiğimde etrafa attığım bakışlara benzer bakışlar fırlatmış olabilirim etrafımda oturanlara.

Neredeyim ben?

Kitaptaki karakterler bir kafeye girmiş birer kahve istemişlerdi çoktan. Tarife baktım, mekan tarifinin bulunduğum ya da ışınlandığımı düşündüğüm yerle ilgisi yoktu. Benim de öyle. Yani ben yine bendim ama biraz daha farklı ve belki biraz daha yaşlı ama yine de genç bir bedenin içinde. Saçlarım siyahtı mesela ama boyamıydı kendi rengine mi bırakmışım tam ayırt edemedim. Bir mutfaktaydım ve kekin hamurunu çırpıyordum. Portakallı kek, üstelik tarife ya da kitaba bakmadan sanki sürekli yapıyormuşum gibi. Sanki değil öyleydi muhakkak. Üzerimde mutfak önlüğü vardı; elbette daha önce görmemiştim. Mutfakta üzerinde kırmızı piti kareli örtü olan bir masa vardı, küçük bir şey, mutfak tezgahının ve aynı zamanda benim tam arkamda. Gün ışıkken tüm gün ışığını içine alan bir mutfak ve bir evdi aynı zamanda ama hava kararmaya başladığından davlumbazın ışığı yanıyordu. Ve evde limon kokusuna benzer bir koku vardı. Yıllar önde adaçaylı diye aldığım ve sonra çok sevdiğim ve sonra bir daha da bulamadığım o şampuanın kokusu gibi, böyle biraz acı gibi biraz tatlı gibi biraz değişik bir koku işte, evimin kokusu. Evet evimin dedim çünkü diğer odaların yerlerini de anlatabilirim odaların şeklini de, yatak örtüsünden duvarlara, salondaki koltuğun üzerindeki şekilli ve renkli mindere arkadaki şark odası tadındaki bakır dolu odaya, banyodaki tuvalet kağıtlarını koyduğum dolaba varıncaya dek. Evimdi o benim. İyi bir nota bilgim olsa çalışma odamızda açtığın müziğin notalarını çıkarıp verebilirim. Yeni keşfettiğin bir grubun şarkılarıydı muhtemelen, daha önce duymamıştım.

Kitap aynı kitaptı önümde duran, vapurdaki aynı yolcular yerçekimine vapurun koltuklarıyla karşı koyan.

Portakallı keki çok sevmediğimi ama portakallı kek yapan bir benin neyi temsil ettiğini düşündüm. Kelimelere dökemedim ama bu düşünce hoşuma gitti. Bu arada unuttuğum bir ayrıntı da şu, yıllar sonraydı o gün ve akşam yemekten sonra canım gibi sevdiğim birilerine gidecektik. Yemek sonrası çay muhabbeti ve muhtemelen kek de o muhabbet içindi.

İstiyorum. O günü istiyorum dedim kendi kendime, benim olacak mı yı elbette zaman gösterecek ve ben bu sanrı sandığım düşü çoktan unutmuş olacağım belki de.
Vapurdan indim, aynı güneşin aynı ışığının bana verdiği huzuru sana da vermesini diledim içimden. Ama nedense koşar adım yürüyordum. Huzurum kalmadı dememek için huzurum kaçmasın diye koşar adım.

Herkese göster : Tweet This ! Share On Facebook ! Share On Google Plus ! Add To Del.icio.us ! Share On Digg ! Share On Reddit ! Share On LinkedIn ! Pin It ! Post To Blogger ! Share On StumbleUpon ! Share On Friend Feed ! Share On MySpace ! Share On Yahoo Buzz ! Get These Share Buttons ! Google Bookmark ! Create PDF And Print Friendly ! Blog Feed !

2 yorum: on "Gün - Eş"

Ömer Sevinçgül dedi ki...

http://1.bp.blogspot.com/_C6kZvV5y4Js/TGILJiOOvvI/AAAAAAAAFlM/hfOuwGzgHOM/s1600/Resim+286.jpg

sevgilerimle :)

ceren baykal dedi ki...

ay ömer abiciimm nereden çıktı buu, gülhane olmalı hmm:) teşekkür ederim :)

Yorum Gönder