Manşet

10 Aralık 2009 Perşembe

Biran nerde?

Biran, peki seni nerede bulacaktım? Giderken bana öğretmediğini fark ettiğim tek şey buydu, yoksa hayat okulunu bitirdim gibi klişelere sığınmak isterim. Seni nerede bulacaktım? Bana kendimi bulmam için nereye bakmam gerektiğini iyi öğrettin, bana yaşamı, bu dünyayı ,ölümü ve hatta ötesini bulmam için nereye bakmam gerektiğini öğütledin, peki sen? Seni nerede bulacaktım bir tek onu söylemedin.
Benim dünyam bana dönüyordu önceden de ama sen “bu dünya gerçekten senin için dönüyor” dedin inandım. Çamura bulamam elimi yüzümü, çamur kötü, yıkanıp paklansa da izin kalır biliyordum çocukluğumdan, “evet öyledir” dedin, “bu doğru, çamur kötü, bulaşma” inandım. İnsanları nasıl seviyorum böyle diye şaşardı hep babam, “insanları sev dedin, sevdikçe sevilirsin, doğru” inandım. “inan” dedin, “inanırsan ve inananlarla doldurursan çevreni iyi edersin, için huzur dolar ve sana hiç uğramadığını söylediğin o huzur gelir bulur seni”, öğüt dedim, inandım. Ve uyguladım da bunları bir bir sen gidince aklımda aynı soru işaretiyle; konuşabilseydim, konuşabilseydin sen de bu soruyu soracaktım zaten “sen inanmaktan vaz mı geçtin?” diye. “İnanan kötü olmazdı ya hani, doğruların nerede, bunca acı çektirmek sevgiliye hangi dinin ibadeti söylesene, Kurtaran değil misin artık?” diye; cevap veremeyeceğini bile bile afallatmak için belki sadece düşün diye, bu soruları soracaktım bir bir.

Ama işte, korktum da sormaktan, o zaman hiç söylemezdin belki ve seninle bir daha konuşamazsam bana seni aradığımda nerede bulacağımı hiç söylemezsin diye korktum.
DEVAMI...

1 Aralık 2009 Salı

Gün - Eş

Vapurdaydım. Yürümeye başladığım anda fark etimiştim elbette güneşi çünkü gün ışığına karşı hiçbir zaman kayıtsız davranamadım. Ben davransam o ben fark etmeden bambaşka bir ruh haline büründürmeyi başardı her seferinde. Nasıl bir huzur. Bakma sen kocaman kocaman güneş gözlüklerini takmayı sevdiğime. Güneşi severim.
Vapurdaydım, kitap okuyordum ve kendimi de kitabın içinde sanıyordum o ana dek. Değilmişim. Kendimi bir çok ana dahil hissederken olmadığımı fark ettiğimde etrafa attığım bakışlara benzer bakışlar fırlatmış olabilirim etrafımda oturanlara.

Neredeyim ben?

Kitaptaki karakterler bir kafeye girmiş birer kahve istemişlerdi çoktan. Tarife baktım, mekan tarifinin bulunduğum ya da ışınlandığımı düşündüğüm yerle ilgisi yoktu. Benim de öyle. Yani ben yine bendim ama biraz daha farklı ve belki biraz daha yaşlı ama yine de genç bir bedenin içinde. Saçlarım siyahtı mesela ama boyamıydı kendi rengine mi bırakmışım tam ayırt edemedim. Bir mutfaktaydım ve kekin hamurunu çırpıyordum. Portakallı kek, üstelik tarife ya da kitaba bakmadan sanki sürekli yapıyormuşum gibi. Sanki değil öyleydi muhakkak. Üzerimde mutfak önlüğü vardı; elbette daha önce görmemiştim. Mutfakta üzerinde kırmızı piti kareli örtü olan bir masa vardı, küçük bir şey, mutfak tezgahının ve aynı zamanda benim tam arkamda. Gün ışıkken tüm gün ışığını içine alan bir mutfak ve bir evdi aynı zamanda ama hava kararmaya başladığından davlumbazın ışığı yanıyordu. Ve evde limon kokusuna benzer bir koku vardı. Yıllar önde adaçaylı diye aldığım ve sonra çok sevdiğim ve sonra bir daha da bulamadığım o şampuanın kokusu gibi, böyle biraz acı gibi biraz tatlı gibi biraz değişik bir koku işte, evimin kokusu. Evet evimin dedim çünkü diğer odaların yerlerini de anlatabilirim odaların şeklini de, yatak örtüsünden duvarlara, salondaki koltuğun üzerindeki şekilli ve renkli mindere arkadaki şark odası tadındaki bakır dolu odaya, banyodaki tuvalet kağıtlarını koyduğum dolaba varıncaya dek. Evimdi o benim. İyi bir nota bilgim olsa çalışma odamızda açtığın müziğin notalarını çıkarıp verebilirim. Yeni keşfettiğin bir grubun şarkılarıydı muhtemelen, daha önce duymamıştım.

Kitap aynı kitaptı önümde duran, vapurdaki aynı yolcular yerçekimine vapurun koltuklarıyla karşı koyan.

Portakallı keki çok sevmediğimi ama portakallı kek yapan bir benin neyi temsil ettiğini düşündüm. Kelimelere dökemedim ama bu düşünce hoşuma gitti. Bu arada unuttuğum bir ayrıntı da şu, yıllar sonraydı o gün ve akşam yemekten sonra canım gibi sevdiğim birilerine gidecektik. Yemek sonrası çay muhabbeti ve muhtemelen kek de o muhabbet içindi.

İstiyorum. O günü istiyorum dedim kendi kendime, benim olacak mı yı elbette zaman gösterecek ve ben bu sanrı sandığım düşü çoktan unutmuş olacağım belki de.
Vapurdan indim, aynı güneşin aynı ışığının bana verdiği huzuru sana da vermesini diledim içimden. Ama nedense koşar adım yürüyordum. Huzurum kalmadı dememek için huzurum kaçmasın diye koşar adım.
DEVAMI...