Manşet

15 Kasım 2007 Perşembe

cimri

hayatın bana getirdiği adam hayata alış diye bağırıyo gözlerimin içine bakarak,hayata alış..hayatın hiç almadan hep verişlerimden bıkkın olabilceğini düşünüyorum.bu sefer cimri yüzünü göstermediğini.molier in öldüğünü hatırlamış olacak,yok yok espri değil hakikatten.ruhu gelip elimden alana dek.
ben bi adamın gözlerinde dünyanın bütün renklerini görebildim,gülümsemem için gözlerimin içine bakması yetti hem de.ama hayat işte,gözlerini kapadığın an siyah,aynaya baktığın an siyah.hatırlatıvermese olmaz dimi göz rengini.doğuştan yazılmış ya kara leke gibi.oysa birden fazla ana renk yoktur,ve içine işleyene kadar hiç bir leke kara değildir.gözyaşının şekerli olma ihtimali otobüsün kapanan kapısının ardında kalan eliyle elimin buluşma ihtimalini sıfırladığı an 'yok' olur.
artık yok tur....
DEVAMI...

30 Mayıs 2007 Çarşamba

düşt-d-e

bir düşün beynine takılıp kalması algını kapaması değildir her zaman.bazen algıların tamamen açıktır.önünü görebilirsin,ardını da gayet net seçebilirsin.ama işte bu umrunda değildir.huzur denen -olmadığında azap haline sokan yaşamı- şey elinin,dilinin ucunda,omuzlarında bir çift kanat,ayağının altına serilen halı sarmıştır.bu sokakta da olabilir,başının üstünde bi çatı varsın olmasın.huzur elinden tuttuğunda hayatına hakim hali almaya başlamıştır.bu olduğunda dün yaşadıkların canını acıtmaya yeltenmez,deneseler de hiç mi hiç rahatsız etmez.aynı eylemleri yapabilirsin,üstelik aynı mekanlarda aynı fotoğrafları da çektirebilirsin ama işte aklına bile gelmez.huzur varken,.yarın olsa da yarınımız yok,dünüm senden ayrıydı.anlamsız cümleler yığını.işte o zaman anlam düşte kalır.anlam düşte yaşar,düş senin içinde.o zaman hayatı sorgulamazsın.onu bi kenara koyduğunda yalnızca soru-n-larla kalabalık başın,o senleyken cevapsız kalsa da umrunda olmaz.olsa olsa gamzene sığınır kahkahanın ortasında,pek de yakışır durduğu yere,derin gösterir gözlerini.olduğu gibi.
DEVAMI...

29 Mayıs 2007 Salı

..saçımasaçımalar..

içimde biri var.bu engeli aşabilmeniz için beni vurmanız gerekir.ortadan ikiye bölmeniz.kızmayın,kıskançlık krizlerine hiç gerek yok.herşeyi ben yaptım.tahtının kenarlarına allar ve de pullar döktüm.başından aşağı tonlarca sim.parıldıyor.hoş bunları yapmama gerek yoktu biliyorum ama daha fazla dikkatinizi çeksin işte amaç.bağırıyo o böylece burda ben varım diye.dikkatli kurun cümlelerinizi.aman diyim.yüzüne bağırmamış olabilirim henüz ama yüzünden size bağırabilirim.sebep olmayın!

..................................

öyle bi nokta var ki işte tam da burda yapılmayanlar karşısında yapılanlar vicdan azabına dönüyor.benim haksız olduğumu anlamam için böyle büyük bi keşmekeşin yaratılmasına gerek yoktu,canların bu kadar yanmasına.ama oldu.öyle bi öfkeye dönüştü ki bu içimde,sanki herhangi biri çıksa karşıma onlardan hayali silahımla ateş etmeye başlicam hiç acımadan.kolay değil,dün gece rüyamda üstelik pariste bir otelin çatı katında tam 12 kişiyi öldürdüm!
DEVAMI...

öz-ü-LEM

özlem beklendiği zaman gelmez,geldiğinde huzurunu bozanlar,diken olup batanlar,rahatını kaçıranlar olabilir!
sonra bi gün bi fotoğrafa bakarken(ki en tipik görüleni budur),bi adamın adem elmasının kokusunun burnunu sızlattığını fark edersin.yok yok ekşi değil.yani sızlatması ekşiliğinden değil demek istedim.
he unuttum bunu söylemeyi,haklısınız:
özlem sızlatır!
gökten üç elma düşse,biri onun adem elması olsa gibi saçma cümleler geliyosa aklınıza hele,bunu da unuttum:
özlem saçmalatır!
ama işte özlem öyle çatlak bi duvardan gelse de ,yerleşse de içine,öyle bi kaplar ki boş gördüğü yerleri,aklın durur.zamanla her düşüncenin,her gülümsemenin ortasında durucak yer bulur.onsuz bişey yapamaz olursun,her adımın başı özlem,her adımın yönü muallak.elinin,kolunun,adımının gitmek istediği yön gözünün önünde yok,seçeneğin yok.
bekleme odası.
aa evet bunu da unuttum,pardon:
özlem bağlar!
elini,kolunu ve de gözünü...
DEVAMI...
bana diyorsun ki,bebekken neden ağzına emzik verdi annen senin..,
sevgilim!..
DEVAMI...
iki gece hoş geçti
birinin sabahı kabus
üçüncüsü özleme yenik.
ben beş günü beş yıla yayarım da
senle bir saatin romanını yazarım
adı:delilik.
senin varlığın bir yokluğu örtüyodu;
senin yokluğun bir yokluğun ikinci katı.
damdayım.
mart geçti.
öteki adım deli kedi,
öteki adım(da) hayat.
ya atlarım,ya atlarım.(?)..
DEVAMI...

19 Nisan 2007 Perşembe

boşluk ya da delilik ya da leyla ya da mecnun

orada işte tam da orada bir boşluk var.ne yanını kapasam mutaka yama ihtiyacı olan bi yer doğuyor.
altında bir boşluk var,ne koyarsam koyayım içine daha derine,en derine,en dibe ulaşmaya çabalıyor.
üstünde bi boşluk var,ne kadar çabalamam gerektiği konusunda hiç bir ipucu vermiyor.
herşeyi bırakıp sen bi adım atıyosun boşluğa,ben atıyorum kapamak adına,düşüyoruz.

elleriyle içimdeki boşluktan tuttu gibi bi söz le başlıyodu şarkı,sonra kirpiklerinin keskinliğinden söz ediyodu.öyle ya,kirpikleri hakikatten keskin oluyodu bazılarının birileri için.refleks halindeki göz açıp kapayışlarının manaları oluyodu,kimi zaman göz kırparken kimi zaman gözlerini kaçırıyodu aynı hareketle.ve her bir hareketi birisinin içinde çizikler atmaya devam ediyodu.talipleri oluyodu leylanın.modern zamanın leyla mecnun hikayesinde leyla mecnuna kaçtığında mecnun da leyladan kaçıyodu leylayı alıp kaçmak yerine.ee ne de olsa bilinçaltlarına yerleşen 'kaçan kovalanır' diye bi cümle vardı artık.hem leylanın gözyaşları da yetiyodu,zehir niyetine günde üç öğün.ama aynı zehirden kullanmıyolardı,biri sözcükleri kullanıyodu.kime hangi cümleyi kurarsa kursun tam da leylanın hassas yerlerine denk düşüyo,yaralama eylemini sürdürüyodu.
durmuyodu.hep o boşluğun eseri,çaresizlikten muzdarip tek başına yaşanan iki kişilik hayatlar...ama ne leyla vazgeçiyodu,ne mecnun boşluk kapama sevdasından.arada bi boşluk vardı ve bilmiyolardı ki o boşluk kilometrelerden bağımsız içlerinde,düşüncelerinde hep olacaktı.

iki bedenin değil iki ruhun birbirine adım atmak istedikleri yerde bi boşluk varsa bazen çekip gitmek gerekir,bazen peşinden gitmek..ve bu ikili ayrım arası karar alma organı deliliktir.
DEVAMI...

7 Nisan 2007 Cumartesi

'UYKUMU GERİ VER!'

Zordur bazen bir ilişkide sevilen olmak.açmamaya çalışmak telefonları,okumamaya çalışmak güzel olduğunu bildiğin mesajları,görmemeye,duymamaya çalışmak..ama duymak isteyip duyamadığın cümleler varsa hayatında... gözünün kapalı olduğuna gözünü açıverirsin gözlerini zaman zaman ,onun duymak istediği sözcükleri sıralayıverirsin art arta.
o hep gece mesaj atar.gündüz de atar ama en çok gece hatırlatmak iin çırpınır kendini.geceyken en zayıf,en yorgun halinde gelen mesajlara cevap vermeden duramayışının nedeni başkasından bekliyor olsan da ondan gelmeyenleri sana vermeye çalışanı görmezden gelemeyişin,empati hissindir.bari ben onu yanıtsız bırakmayayım,mutlu olsun yalanı arkasında lütfen beni sevmeye devam etsin,bırakırsa,onun sevgisi de olmazsa ben çok yalnız kalırım,çok yalnız..


"uyuyamıyorum canım yine,yattım yatağa,dön dolaş..bu kadar ele geçirmiş olmasan diyorum hislerimi bazen. ama mutlu da olmadığımı söyleyemem.tamam uyuyamayım ama varlığını biliyim..."

"uyusana canım.yanındayım,seninleyim,hisset...erken kalkacaksın bak,uyu,uyuyana kadar konuşuruz istersen..."

"yaşasın ben uyuyana kadar sen de oturacak mısın benimle?canım benim.peki söylesene orada da burdaki kadar çok yıldız var mı?"

"yıldız mı? yıldızlar görünmüyo burda.."

"burda da görünmüyo aslında ama sanki bir sürü yıldız varmış gibi geliyo bana..!"

":) belki bir gün burdada bir sürü yıldız olur.."

"umarım o yıldızları birlikte izleriz...."

"saat kaç oldu? kaçta kalkacaksın sen?"

"ama sen hep böyle yapıyosuun,ben 'biz'le ilgili ne söylesem sen kendinin ardına saklanıyosun."

"saklanmıyorum.ben hep burdayım. değişen birşey yok. burada bir sürü yıldız olduğunu fark edersem bir gün sen de olur musun bilmiyorum."

"ne demeye çalışıyosun?ben bizden bahsederken senden benden ayrı başka birinden mi..anlamadım,uykum iyice kaçtı,bi sigara içicem.."

"kaçmasın uykun.bunları şimdi konuşmayalım.hatta konuşmayalım.neden bi isim koymaya çalışıyosun ki? hep böyle olsun işte,böyle güzel..."

"ne hep böyle olsun?ben,sen,biz?"

"ilişkimiz.sorgusuz,sualsiz,karşılık beklemeden,yokuşa sürmeden...benden verebileceğimden fazlasını isteme."

"senden hiçbirşey istemiyorum ki,varolanlar hakkında konuşuyoruz sadece.."

"belki bu gece uygun bir zaman değil bunun için.yorgunum.."

"bense hayal kuruyorum. bundan güzel gece mi olur..?"

"neredeyse sabah olacak.hayalleri bırak.uykuya teslim et artık kendini;düşlerine değil..."

" beni düşünüyosun gerçekten,bu yeter işte,hayal kurmamı istemiyosan hayallerimi katlet,ya da gerçek..?:)"

"hayal dünyası senin yaşında bi genç kız için bu saatlerde hiç tekin değil..!"

"canım ama sen de uykusuz kaldın benim yüzzümden,nasıl uyuyim ki ben şimdi,al benim uykum da senin olsun.."

"ben uyumicam zaten,uykum yok.."

"peki canım ben uyuyorum o zaman,iyi geceler,sabahlariçok teşekkür ederim.."

"iyi uykular........."



zordur bazen bir ilişkide sevilen olmak.ama böyle durumlarda önemli olan karşıdakini iyi seçmektir.hoş böyle zamanlarda karşıdaki seçilmez.kim karşılıksız sevmek için can atıyosa o olur.senden birşey beklemiyorum der. seni böyle sevmekten mutluyum der.bilmez ki tüm 'seni seviyorum'lar beni sevebilir misin demektir.bilmez mi...
bir gün,bir yerde onu öylece bırakıverirsin.mutlaka sevgisi kulağına daha hoş gelen birileri girmiştir hayatına.zaman geçer. o kendini başka birine adamaya başlar.bazı kadınlar böyledir.kabullenir.bir gün karşına dikilip uykumu geri ver diye hayıflanmaz.kendi kendini yer bitirir,hissettirmez bile.
zordur bazen bir ilişkide sevilen olmak.ama zor olsa da güzeldir..........................................
DEVAMI...
SİZ BENİ YANLIŞ ANLADINIZ!

Z; sevgimin kırgın hali,alfabenin son harfi,bitişim,ilkim.ufak parçalara ayrılmış ekmek kırıntılarını kapma yarışına girmiş martıları seyredalmışken siz,rüzgarda dalgalanan saçlarınızın ne kadar yakıştığını görebilseydiniz keşke kendinize. denizin köpük köpük oluşundam heyecan duyarken,içimin heyecandan titrediğini hissedebilseydiniz. dönüp bakışlarınıza ne manalar yüklerdim,beni alıp oraya buraya kaçırışınıza ne anlamlar...siz benim güneşimdiniz,çöldeki bi çiçeğin hasret kaldığı yağmura kavuşması gibi,küçük bir çocuğun yağmur sonrası gökkuşağını görmesi gibi,bir bebeğin dünyaya gelişi gibi,mucize gibi yani,siz benim dalgınlığım,siz benim susuzluğum,siz benim çocukluğum,siz benim düşlerimdiniz,SİZ......

o eylül sabahı çaldığım an kapınızı,koşup dönmek istedim çıktığım yoldan.kapıya yaklaştığınızı haber veren ayak seslerinizi işittiğimde çakılı kaldım olduğum yere.gidemedim,dönemedim.aliniz ustaca akiamdan kilitlediğiniz kapının anahtarını çevirirken nasıl bir ifadeyle yüzünüze bakacağımı düşünüyordum.kapıyı açıp gülümsediniz gözlerimin içine.elbette aklayamadınız şaşknılığınızı.küçük bir çocuğun görmemesi gerekenlerden onu sakınmaya çalışmak,annelik içgüdüsüydü belki her kadında olan.o an dillendiremediysem de beni kucakladığınız an ben haaykırıyodum içimden:ne olur bırakın BENİ!

evet benden yıllarca büyüktünüz.ama artık ben de çocuk değildim ki.bıyıklarım terlemeye başlamıştı çoktan,sesim çatlak çatlak çıkıyordu bilmez misiniz?bilirsiniz elbette,birkaç yıl önce sınıfın en ön sırasında oturan o küçük çocuk halimi de en iyi siz bilirdiniz.derdimden sıkıntımdan ilk haberdar olan da sizdiniz.öğretmenimdiniz. güzel sesinizle çınlatırken sınıfın duvarlarını,size hayran hayran bakan gözlerimi gçrmezden gelemezdiniz.okul sonrası aynı sokaktaki evimize dönerken ne güzel konuşurduk sizinle sizinle.kimsenin anlatmadığı bir dille anlatırdınız bana hayatı.kimsenin anlatmadığı ve anlatamayacağı bir dille anlatırdınız ne iyi ne doğru ne YANLIŞ...

işte kapınızı çaldığım o eylül sabahı,yüzümde yeniyetmeliğin acemiliği,yerinde duramayan dizleirmle yerinde olmayan aklım ve kalbim birşeyler anlatmaya gelmiştim size.çocukluk saflıktı işte nasıl inandırabilirdim ki sizin için dünyayı durdurabilceğime.sizi ne kadar sevdiğimi hangi cümlelerle anlatsam benimle olurdunuz,siz de seviyor muydunuz beni,aksini düşünmek bile istemiyordum. işte o sabah yalnız olaydınız evinizde kuracağım cümleler belki yüzünüzü güldürecekti,belki endişelendirecekti sizi.oysa ben ağzımı bile açamamıştım farkettiklerim karşısında.evde biri daha vardı,bana göre benden önce davranmış olandı,düşmandı.kapıya yanaştı,kim gelmiş canım dedi.bakakaldım.ona baktım.sizin aklınızdan bile geçmediğini düşündüğüm şeylerin benim aklımdan bir an olsun gitmeyenlerle aynı olduğunu biliyorum,o an,ona bakışımdan ANLADINIZ..!
DEVAMI...
ŞARKI

ömürlük planlarla,ölümüne düşlerle,sıkışmış hayatlarla,karalanmış sayfalar arasında parçalandı kız.bir şarkının son mısrası olma savaşı veriyordu aylardır.ama hep aynı nakaratta dolanıyordu.ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağıyordu,sen beni sevdiğin zamansa güneş hiç batmıyordu.oysa ne bulutlar ne güneş vardı gökyüzünde yıldızlar bile görünmüyordu.


ömürlük planlarla,ölümüne düşlerle tutmuştu elinden kız.sıkışmış hayatlarla karalanmış sayfalar kalmıştı elinde sadece.bir şarkının son mısrası olamadı.bir zaman sonra aynı nakarattan oluşur oldu şarkı.isyanına bıkışlarını sığdıramadı.sustu,kaldı.
DEVAMI...

6 Nisan 2007 Cuma

gariptir insan evladı,
imkan dahilinde işlemezken algısı
boyar gözünü sihirli sandığı bir ışığın boyası.
boy-n-unu uzatırken aydınlığa
bir taraftan istemdışı kalkar eli,engelleri,
korur kendini koştuğu ışıktan,koşarken korktuğu,
ışık sandığından.
uzanan eli havada,
aklı beyni algısı kapalı.
unutur insan evladı,
ışık gözünü kapasan bile görebiliyorsan vardır!
ve karanlıksa görünen,
belki de senden ışığa yansıyandır...
DEVAMI...

5 Nisan 2007 Perşembe

BÜYÜ
istanbulda büyülendiğimde yaşım küçüktü.gri bulutlar asfalttan sanırdım.bi gün yükseldim.ege semalarından gri bi bulut üzerime gelmeye başladı.gri olduğundan uzak durmam gerekiyodu,çarparım bi yanımı actır.pamuklu yanlarına dokunmakla yetindim o yüzden.ama geri gidemedim.bi gün bulut içine aldı beni.hiçbişey göremedim ama içim dışım huzurdu.öğrettiği şarkılardan birini söylüyodum.bu huzuru anlatamam yaşamanız lazım kendini ait hissetmenin verdiği zevki.gözlerinin rengini hala bilmiyodum oysa.çünkü tarif edecek kelime yok;büyülenmiş kalbimin renginde,kara büyü.buluttan dışarı çıkardım arada,çünkü ben özgürdüm ve dış dünya da bana ait.bi gün diğer bulutlarla çarpışırken algıları bana sen dışarı çık dedi bulut.tamam dedim,ne biliyim ben bulutun dışında nefes almayı unuttuğumu.çıktım kendi rızamla ama.sonra hemen ardından girmek istesem olmuyo..asfaltı hatırlıyorum.bi kere çarptım başımı,ağrıdan geceler boyu uyuyamadım. yılmadım,denedikçe kanamaya başladı gözlerim.ben başımla bulutu zorluyorum içine girmek için,ağzım yüzüm kan.yere iniyim dedim,koyayım büyülü kalbi aldığım yere.aşağı inmeye yeltendim,sıkıştırıyodu bulutlar.tam o sırada yağmaya başladı bulut.başımı göğe kaldırdım,ağzımı açtım,üstümü çıkardım,kendimi açtım,içime girdi yağmur suları,kanıma karıştı.taş gibi bulut su gibi dolanmaya başladı içimde;beynime hoş bi kan kokusu sıçradı.çıkmadı üstelik,gece oldu,gün oldu,kaldı.şimdi ben,bir büyülü kalp,gökyüzünde...bulutun içindeyken de biz yağar mı o yağmur,ömrümüzün kalanı geçer mi bulutun içinde düşüyle uykuya dalıyoruz.......
DEVAMI...
KİŞİYİ SİL
kendinden kaçmak isteyip başaramayacağını bildiği her zaman aynı yere giderdi kız..kimi zaman bi elinde telefon,bi elinde sigara;kimi zaman bi elinde çantası,bi elinde sigara;kimi zaman bi elinde market torbası bi elinde sigara olurdu o yerde.endişelenirdi.şimdi biri gelip bişey söyliyecek,ne arıyosun burda diyecek,şimdi merdivenden bi tinerci çıkacak,nereye kaçsa bilemicek..oysa hiç bi tinerciden korkup da kaçmazdı,korksa da kaçmazdı.normal geçinenlerin aksine üstüne üstüne giderdi onların,tinsinmezdi,iğrenmezdi,böylelikle onlarda ona zarar vermezdi...bazen canı gibi sevdiği bi arkadaşını götürürdü oraya,bazen canı olanı..orası ona özeldi ya işte,içine dair bi sırdı ya,hangi sırrı tutabilmişti ki içinde kendi içine ait olanı tutsun..götürürdü işte onları da.gel bak,burası benim gizli yerim..ne zaman kaçmak istesem....

evde kızın karşısında sanal bi ekran var,gözünün görmüş olduklarını aklından çıkarma çabasıyla sanal yüzlere başvuruyordu durmadan.sanal yüzler onu mutlu ediyordu,likit kristalin veremediğini onlar veriyodu,hem kurmalarını istedikleri cümleleri de kuruyolardı birer birer,mutluydu ya işte..sonra bi isme takıldı gözü yine,hep aynı isme,uzun süredir yalnızca bir isim kafasını bu kadar karıştırıyordu,zihnini meşgul ediyordu.o isim ki hayatından çıktı çıkalı düşüncesinden çıkmamaıştı bi türlü kızın..

o sanal yüzlerden biriyle konuşurken bi sohbet başladı birden,öyle bir konuşma platformu ki istemediin insanla konuşmayabiliyorsun,onu engelleyebiliyorsun ve o sanki sen yokmuşsun gibi gördüğü için sanki sen yokmuşsun gibi değirleriyle konuşmaya devam edebiliyor.bi de onu silebiliyorsun,o senin varlığından şüphe bile etmezken,diğeri adının üzerine gidip tek tuşla seni yok edebiliyor.kontrol zamanı geldi,arayıp bulduğunda kız ve öteki bu tehlikeli oyunun kurallarını bi anda hakim olmadı kız kendine,,oysa kimsenin adını silmeye cesaret edebileceğini aklının ucundan bile geçirmezdi.kız yapamazdı çünkü bunu ve düşünürdü öğrenme ihtimalini.düşünürdü kişi sizi silmiş lafının değil düşüncesinin bile insanı çıldırtma ihtimalini.bastı kız tuşlara.ve o isim vardı karşısında.uzun zamandır maddi manevi varlığıyla hayatında olduğunu bildiği,sonraları yalnızca ismen de olsa varoluşunu görebildiği o isim..inanmadı kız önce,nasıl olur canım her gece görüyorum onu aynı saatte diye geçirdi içinden.elleri de titremedi değil ama aynı zamanda.doğrulamak isterken yaptığı sorgulamayı,doğru olmasından hiç bir şeyden korkmadığı kadar korkmuştu belki de.aynı isim...100 isim varken karşısında hayatta en son aklına gelecek isim adının üzerine gelip sağ tuşa tıklamıştı çoktan...

inanamadı.o öyle bi insan değil ki dedi.o bunu öğrenme ihtimalimi düşünür,korkar,beni üzmeyi istemez.bunca zaman bu kadar da yalnış tanımış olamam.bu kadar da yanılmış olamam.ama bu imkansız..

kaçma isteği belirdi birdenbire,oysa bu gerçekten kaçamayacağını biliyordu.evden kaçtı.o hep gittiği yere gitti yine,,bi elinde sigarası vardı yine,bi elinde hiç bir şey...
.............
-bak canım burası benim gizli yerim işte.kışın ağaçların üzerinde yaprak kalmadığından deniz de görünebiliyor,ama şimdi bahar ya,kapanmış neredeyse görüntü.-güzelmiş balım.o arka tarafta ne var biliyo musun?-bilmiyorum hep aynı yerde duruyorum,oraya hiç gitmedim.-gel...-yaa olmazz eve gitmem lazım,geç kalıyorum..-gel dedim sana,,-tamam ya tamam geliyorum iştteee
..............
apartmanın olduğu arka taraftan bi adam kıza doğru yanaşmaya başlar,kız adamın kapıcı olduğunu tahmin etmektedir.umarım bişey sormaz diye geçirir içinden,gözyaşından başka cevap verebilecek hali yoktur çünkü..
-hanfendi birine mi bakmıştınız?
-şey benn geçen gün burda küpemi düşürmüşüm...
-anladım nasıl bişeydi?
-böyle siyah çubuklar ucunda kırmızı iki top var..şu arka bahçeden geliyodum ben,sonra yanımda o da vardı,beni silmiş biliyo musunuz,adımın üzerine gidip kişiyi sil demiş,o kadar kesin ve net emir vermiş ki makineye,makine söyledi bana,kim demiş sanal diye,gerçekti gayet işte,o benim hayatımdaki tek gerçekti hatta.bi kere bi arkadaşımı da getirmiştim buraya,onu da çok sevmiştim ama o da gitti.hem beni de onunla o tanıştırmıştı zaten,ikisi de gitti.giderken bana sormadılar biliyo musunuz.benim çok canım acıdı.ben onların çok düşünceli olduklarını biliyodum otsa.görüyodum bunu ya,görüyodum gözlerimle.ama o beni silmiş.küpemi de düşürdüm zaten,eve geç kalıyorum,kusura bakmayın,,gitmeliyim............................................
DEVAMI...
ÇIĞLIK
bir cenin nasıl çığlıklar atmış olmalı ki,bu şehir duydu.
bir şehir nasıl çığlıklar atmış olmalı ki,bu cenin duydu.
ve dünyaya geldiği ilk anda ağlamaya başladı.
viyak viyak...
bu cenin yaşamayı öğrendi sonra.
ve öğrenmeye başladığı ilk şey ağlamak oldu.
bu şehirde oldu.
bebek doğduğu ilk anda ağlamaya başladı ama
mutluluk mu bu dünyaya gelmiş olmaya,
hüzün mü dünyada kalacak olmaya,
kimse bilmedi;
hem merak da etmedi.
hem belki nefessiz kaldığı her anda bu şehirden kaçmanın hayallerini kurdu.
yüriyim de gidiyim burdan,
bir an önce gidiyim.
bebek büyüdü,önce yürümeye,sonra koşmaya başladı.
meraklı zamanlar yaşadı,
merakı bazen başına iş açtı,bzense çok işine yaradı.
gözleri düşmanca ve dostça bakmamaya başladı.
bakmayı öğrendi,bakışmayı öğrendi.
zaman zaman anne karnında kurduğu hayalleri düşündü.
sonra unuttu.
sonra hatırladı.
sonra yine unuttu.
ve sonra aşkı tattı bebek.
o ilk anda duyduğu çığlıkları çift kişilik bir bakışta buldu.
ve çığlıklarının anlam bulduğu bu yüzde o şehri sevmeye başladı.
o şehre tutuldu.
o şehirde tutuldu.
öfkesinde sığındığı,kaçmak isterken kaçamadığı,içini içine sığdıramadığı anlarda
içine sığındığı bu şehirde kendini buldu.
derken başka bir cenin oluştu bu şehirde.
sonra o da bu şehirde doğdu.
gelip gidenler,görenler göremeyenler
tanık oldular aynı kısırdöngüye.
gülümseyip geçtiler yanlarından.
bu şehirde oldu.
DEVAMI...
aynam kırıldı

tanımın farklı.aşkı tanımlamak aşka aşk demek kadar saçma.herkesin kelimesi ayrı en az yankısı kadar.aşk düşüncesidir aşk hissini büyüten.bu fikri onu gördüğüm anda kavradım.korkuyu yenmek üstüne gitmekle çözümlenir diye üstüne üstüne gittim.aşık olma korkumu yendiğim an bırakmıştım silahlarımı yere.
ellerimi arkamda bağladım.tuttu.elimi bırakmasından korktuğum için bıraksaydım elini,tutmaya devam ederdi eminim.
beni bırakacak korkusu yüzünden bırakıp gitseydim,kalırdı.yaşamaya değil,yok olmaya hevesli görünseydim korkum yüzünden var olacaktı.
keşkeleri bırakabilsem yerini iyi kilere bırakacağından emin olduğum kadar eminim tüm bunlardan.
ve tüm bu cümleleri kurarken bile pişman oluşum,kırılacak die içimde sakladığım bir aynayı yere atmayı başardığım an gerçekliğini yitirecek.
aynada gördüklerim benimle olmaya devam edicek.
biliyorum.



adını söyleyip elini uzattığı anda tokalaşmakta tereddüt etmeyişim korkusuz,kaygısız,kaybedecek birşeyi olmayan bir kadın silüetiyle eşdeğerdi.
kaybedecek birşeyi olmayan insanlardan korkmalı cümlesine takılıydı düşüncem.
sonra tanımaya çalışmaya karar verdim onu.
itiraf etmeliyim ki hiç zorlanmadım göründüğü kadarını değil görünmeyen yanlarını da keşfederken.


benim gibi tutup sandalyeyi benim koyduğum yerine koyardı masanın.
benim baktığım yere bakıp benim gördüğüm ayrıntıları seçerdi algısı.
benim gibi kahkaha atar,benim akıttığım yere akıtırdı gözünün yaşını.
en derine.
ondan bahsederken gibi kelimesini kullanmak bile saçmaydı.tıpkısının aynısı,aynası.
okuyor olsaydı o da saçma bulurdu,eminim.


bir gün bir zarf attım posta kutusuna.
okumak için açtığında gördüklerinden emin olmak için beni aradı.
korkmuştu biraz biliyorum.
anladıklarını ısrarla onaylatma çabası bundandı.
ilk harfleri o yüzden o yazdı tenime,zarftan çıkan boş zarfın üzerine.
ben olsaydım,ben de onun yaptığını yapardım.


bir gün öyle bir endişelendi ki düşüp bayılacak sandım,endişesine yenilecek.
aynı endişeyi ağır bir yük gibi içimde taşıyan bendim oysa.
o dile getirdi.konuştuk,görüştük,endişelerimizi erteledik.
sonra aynadaki görüntüm bi hokkabaz gibi taklalar atmaya başladı coşkuyla.
kayıp sirkin şirin veledi.
mordu rengi.


o da ben de endişelerimizi derine gömdük.
öyle sandım.
sonra aynadaki görüntüm beni kandırmaya başladı.
aldatmaya demiyorum çünkü aldanmazdım.kandırmaya,kandım.


içindeki büyüdü,biliyorum.
ben safça aynaya bakarken görüntü benim aynayla aramdaki mesafenin iki katından çok daha uzağa gitmeye başladı.
dur dedim,gitme.geçicem aynanın karşısına yine.
görüntü sana söylüyorum kal orda,gitme.


koştum.
kendimi aynanın karşısında bulduğumda baktım görüntü yok.
elimi uzatıyorum hareket etmiyo eli.
yüzümü uzatıyorum gidiyo yüzü öteye.
hayatta en korktuğum şey.
oysa biliyorum ben korkmasaydım ,gittiğim yerde kalsaydım,içimde değil dışımda saklasaydım aynayı görünen göründüğü yerde görüntü olarak kalırdı.
aynam kırıldı.


şimdi ben kırık bir aynayla...
parçalarını bir araya getirmeye çalışsam da,olmuyor.
yeni cümleler kurmak için aynaya değil kendine bakmak gerek.
biliyorum.
DEVAMI...
ÖLMENİ İSTEMİYORUM

"Bunların hepsi bir bütün olduğunda daha değerlidir." dedi kadın. Onun için "an değil, "zaman"dı önemli olan... Bir an için ömür çürütmektense gelecek zamanını nasıl geçireceğine bakardı her daim. Acı çekmeyi sevmezdi. Sızıya önem vermezdi. Söylenmiş sözleri,birileri adına kurulmuş cümleleri hiç ama hiç düşünmezdi.

Buzdolabının üzerine mıknatıslı dolap süsleriyle kondurulmuş bir resmini görse giden sevgilinin, onu çıkarıp alır ve ifadesiz bir suratla,umarsızca çöpe atardı. Bunun onun için hiçbir önemi yoktu. Önemli olan saat üçte kuafördeki randevusuydu.Sonra bu kadın sokaklarda avare avare dolaşmayı pek sevmezdi. Gideceği yere hep taksiyle giderdi. Bomboş yolda müziği son ses açıp süratli bir şekilde araba kullanmayı da sevmezdi, gittiği alışveriş merkezinde park yeri aramayı da... Her seferinde taksiyi seçmesi bundandı.

Bir gün hayatında huzursuzluk yaratmaya başladığı anda artık onun için önemsizleşen giden eski sevgiliden mektup geldi. Kuaförden döndüğünde apartmanın sol tarafındaki posta kutularına baktığı zaman göremediği bir mektuptu bu. Evin içine ilk girdiği anda göze çarpan bir yerde de değildi. Ancak duş almak için banyoya girdiğinde fark edebildi klozetin üzerinde duran siyah zarfı. Önce ürktü, huzursuz hissetti ki bunu hiç sevmezdi. Yarı çıplak bir şekilde klozetin üzerine oturup okumaya başladı merakına yenilip. Normalde asla banyoyu amacı dışında kullanmazdı oysa...

"Önce oku!" diye başlıyordu mektup. "Çöpe atmadan önce lütfen oku. Bunu bir mektup olarak değil de gaipten gelen bir ses olarak algıla ve söyleyebileceklerine kulak ver yaşamın için bir an olsun. Yazabil diye yazıyorum ileride... Yaşayabil diye..." diye devam ediyordu.
(giden eski sevgilinin kadının hayatında öyle çok da önemli bir yeri yoktu ve yaşamı için o kadar da büyük anlamları olan cümleler kurabileceğini sanmıyordu. )

"Neden gittiğimi söylemeliyim sana,yapacağım açıklamadan ne anlayabileceğini bildiğim bir açıklama yapacağım ama yine de okumanı istiyorum. Lütfen oku!"
(Kadının suratında alaycı bir tebessüm oluştu. Bu adam gerçekten de söyleyeceklerinin ciddiye alınması istiyor,bu konuda garip bir şekilde ısrar ediyordu.)

"Bir sabah, uykudaki haline aşık olduğum bir kadının yanından kalkıp eşyalarımı toplayacağım ve sonra kapıyı çekip gideceğim arkama son kez bakmadan, kokunu duyarsam gidemem belki, diye bir karar aldığımda dışarıda yemek yiyorduk. Sen bifteğini bıçakla düzgün karelere ayırıyor, ağzına götürüyor ve yavaş, uzun bir şekilde çiğniyordun yirmi bilmem kaç kez."
(kadın o geceye dönmek istedi ama dönemedi,sayısız kere yemek yemişlerdi dışarıda. Bir ipucu bulmak için devam etti.)

"O sırada bir şarkı çalmaya başladı ve yıllardır beraber olmamıza rağmen daha önce hiç görmediğim bir ışık gördüm gözlerinde."
(şarkıdan bahsetmesiyle beraber hangi gece olduğunu hatırlamıştı. O gece o şarkıyı duyduktan sonra belki de şu anki benliğinin en zayıf noktasını oluşturan olay hakkında çok fazla ipucu vermişti.)

"Sonra sen bifteğe ve tabağa bakmadan ağzına götürmeye başladın lokmaları. Gözlerinin karşıdaki masanın demir ayaklarına daldığının farkında bile değildin."
(o gece çalan şarkıyla beraber hayatının dönüm noktasına dönerek kendini kaybettiğinden karşıdan böyle görünüyor olduğunu fark etmesi imkansızdı.)

"Bakılacak bir şey olmadığını fark ettiğimde seni izlemeye devam ettim. Ağzına götürdüğün lokmalardan bazılarını neredeyse hiç çiğnemeden yutuyor,eline şarap kadehini bakmadan alıyor ve uzun süre kırmızı şarabı kokladıktan sonra bir yudum alıp kadehi geri bırakıyordun. Seni aşık gördüm... Hayatımda ilk defa bir kadının böyle kendinde görüntüsünün altında kendini kaybettiği böyle bir zaman olabileceğini gördüm."
(Kadın çoktan ağlamaya başlamıştı. Artık gözünün önünden cümleler değil, başka şeyler geçiyordu. Ama yine de görünürde okumaya devam etti...)

"Sonra şarkı bitti. Sen sanki az önce de aynı işlemi yapmaya devam ediyormuşsun gibi gözlerini bir kez açıp kapadıktan sonra bifteği yine aynı kare parçalara ayırmaya ve aynı hızda,aynı sayıda çiğnemeye başladın. İnanamadım.İşte ben buna karar verdiğim zaman,böyle bir geceydi... Sen 8 saatlik uykunu almaya çalışırken ben o gece gözümü kırpmadım.Şimdi biliyorum. Ben gittikten sonra buzdolabının üzerindeki resmimize gözün iliştiği an hiç acı çekmeden alıp çöpe atacaksın onu... Olsun at. Ama yeter ki git ve onu bul.Hayatına o gece, o şarkıyı dinlerken gördüğüm gibi devam et. Bunu yaşamaya senin de hakkın var,,hayatındakinin de.Bunun için gittim........."

(belki giderek en doğru kararı vermişti. çünkü hayatını toprağa gömmüş bir kadınla aynı evde yaşamaya devam etmek,tek başına yaşamaktan daha güçtü. üstelik o kadına aşık olmak,onun başkasına aşık olduğunu fark ettiğinde çok daha acı verirdi. ama giden,kadının aşık olduğu adamla neden beraber olamadığını sorgulamadan gitmişti belki bir an erkeklik gururuna yenilip. kadının gözleri kararmış ve önce gerçekten öleceğini sandığı,sonra keşke ölseydim diye yalvardığı gece gözlerinin önünde canlanmıştı.)



-demir lütfen yavaş sür şu arabayıı!!!
-boşver be güzelim,yolda kimse yokkiii...
-bari birazcık sesini kıss, zaten kafan iyi, vurmuştur o kadar şarapp!
-ama aşşkımm bu şarkıyı ne kadar sevdiğimi biliyosunnn
-demir lütfeenn, ölmek istemiyorumm....gülüşmeler........gülüşmeler.........)
DEVAMI...