Çünkü biz ceza kavramı üzerine böyle şeyler düşünüyoruz ve ceza gibi hukuk okuyoruz. Sevgisiz kalmış insanlara acıyoruz ve herkesi bir ömre yetecek kadar sevmek istiyoruz.
Mesela konuşacak çok şey varken susmayı seçmek yalnızca bir tercih meselesidir. Çünkü artık gece bile yeterince sağlıklı düşünmemizi sağlamıyordur ya da hiçbir zaman tam karanlık olmuyordur. Çünkü gökyüzündeki yıldız sayısı giderek artıyordur ve üstelik hiç biri dilek tutmak istediğimiz zamanda kaymıyordur. Belki yıldız kayması diye bir şey bile aslında yoktur ve idrak noktamız, bu bilincin oluştuğu yerden başlıyordur.
Ama öyle olmamıştı. Öyle olmamıştı çünkü bu hayatın bir başka kanalı hatta başka başka kanalları daha vardı. Bu hayatın başka kanalları vardı ve örneğin bir kanalı açtığımızda izlediğimiz şey, diğer kanaldaki hiçbir programı sona erdirmeye hem yetmiyordu, hem de uzaktan yakından ilgisi olmayabiliyordu. Bu hayatın başka başka kanallarında gezinirken biz, birinden diğerine geçmek her zaman uzaktan kumandayla kanal değiştirmek kadar kolay olmuyordu belki ama en fazla koltuktan kalkıp televizyona kadar yürümek gerekiyordu. O başka kanalları seyretmek için de biz o kadar eziyeti göze almaya dünden razıydık. Biz dünden razıydık ama program yapımcıları bu durumdan hiç hoşnut değildi. Çünkü herkese göre bir kanal vardı ve birinin birden fazla kanala yönelmesi dengeyi bozuyordu. Bu hiçbirimizin ekolojik denge kadar umrunda değildi çünkü biz kanaldan kanala geçerken kimseyi yemiyorduk. Oysa aynı anda birden fazla kanal izlemek isteyenler hepsini yiyordu ve doymak bilmiyordu. Ekolojik denge için endişeleniyorduk ama bu yine de o kadar fazla umrumuzda olmuyordu. Yeteri kadar umrumuzda olmuyordu çünkü biz bir kanala bağlı kalamasak da diğer kanalları izlemek uğruna savaş vermeye hazır değildik. Biz hazır değildik çünkü bizim savaşacak cesaretimiz yoktu. İlgi alanımız farklıydı ve biz sevmeye programlanmıştık ama yine de kendimizden daha fazla sevemiyorduk diğerlerini. Biz kendimizden daha fazla sevemediğimiz için birilerini bencillikle suçlanıyorduk ama modern edebiyatta bencillik pek de utanılası bir şey değildi. Biz modern edebiyattan oldukça hoşlanıyorduk.
Modern zamanlara ise çoktan ayak uydurmuştuk, sadece eskitilmiş mobilyalara ilgi duyuyorduk.
"Goethe'den Ruha Dokunan Düşünceler" yeni adıyla "Ne Demiş Goethe"
Goethe, gerçek bir Faust, İranlı, Hintli, Barbar, Yunan, İtalyan... Bütün milletlerin vatandaşı ve bütün çağların insanı. Zamanın ve mekânın dilediği bölümünde yaşar. Dünya ve tarih has bahçesidir. -Cemil Meriç
0 yorum: on "ikinci kanal"
Yorum Gönder