Manşet

11 Şubat 2013 Pazartesi

sanat sanat içindir.






Elimizde değil, hayrete düşürüyoruz güzel bir manzara karşısında. Oysa bir şeye sanat demek için insan eseri olması gerektiğini öğrettiler. Buradaki hayret bir sanat eseri karşısında hissedilenle mukayese edilebilir mi diye geçiriyorum içimden. Sen tutuyorsun içimden geçeni ve susuyorsun.

Bugünlerde inceliyorum. Çocuklar hala aynı resimleri yapıyorlar yerli malı haftası diye ve ben çocuklara bakar gibi şefkatle onların yaptıkları resimlere bakıyorum. Sonra dört mevsim tablolarına, ilçe haritalarına, sıralarının üzerindeki yazılara... Ve ben onlara bakarken yine kendimi aynada izler gibi oluyorum, çünkü her şey değişiyor ama hiçbir şey değişmiyor aynı zamanda.

Sana dünya senin yanında daha güzel dönüyor diyorum ama aslında ben dünyanın döndüğüne inanmıyorum. Hissetmediğim bir şeye inanmamak gibi bir huyum var. Belki bulutlar dönüyor sadece diyorum çünkü arabayla giderken buluttan daha hızlı sürsün şoförler diye dua ediyorum. Üstelik bu oyunu oynamanın yaşı yok, 27nin sonlarına geliyorum. Bunu ayaklarım yere basarken hatırlamıyorum bile.

Sonra bir cümle kuruyorum. Bir büyü oluyor ve bazı cümleler abrakadabra. Büyü varsa vardır diyorum, yok saymak manasız, sen boşuna bir mucize olmasını bekliyorsun, içindeyiz o mucizenin. Bunu düşünüyorum ve bunu düşünmek beni mutlu ediyor. Bunu düşünüyorsun, bunu düşünüyorsun ve bu seni mutsuz ediyor. Ne kadar varlıklı olursam olayım beni mutlu edecek şeyler şimdikilerden farklı olmaz diyorum sana, güneş gören bir pencerenin önünde saksıdaki çiçekleri sulamalıyım, sularken şarkı söylemeliyim ve bu belki bir şarkıdan mirastır bana. Ben o şarkıyı mırıldanırsam aynı anda geçmişimi çiçeklere veriyorumdur su diye. O nereye koyacağımızı bulamadığımız geçmişimizi koyacak yeri buldum derim sana eve gelince. Kollarıma bacaklarıma ekledim onları, o kadar anı başka nereye gider? Uzuv diye kendime kattığım sahneler aynada yüzümü daha güzel gösteriyor derim sana başka bir zaman. Sen susarken başka birinin ağzında bir cümle durur, o o cümleyi başka birine anı diye anlatıyordur, o anı benim uzuvlarımdan birine çarpıyordur, çarptığı yerde bir sızı oluyordur, o sızı günlerce içimde dolanıyordur, üstelik tüm bunlar sen böylesin diye, ben böyleyim diye ama nasıl oldu da biz çarpıştık diye oluyordur.

Sonra;
sızı geçiyordur sonra. Ben o sızıyı da alıp bacaklarıma ekliyorumdur, çünkü başka türlü boyum uzamıyordur. Senin yanında dünya daha güzel dönüyordur ama sevgilim, ben o dünyaya değmiyorumdur. Yoksa saksıdaki çiçekler güzel, onları sulama saadetini bana yaşattığın için teşekkür ederim.


DEVAMI...