Manşet

12 Mart 2013 Salı

kime ne.








Kimi müspet hisler bizi yaklaştırır birine, kimi müspet izler uzaklaştırır. Üstelik benzer hislerin bu iki farklı durumu yaratması hali aynı zaman dilimine denk düşebilir, gün olarak, yıl olarak, saat olarak farklılık gösterse bile. Ve kimisi bir şey yaparak herkesin ilgisini çeker, kimisi bir şey yapmayarak birisinin.

Aklımdan bunlar geçiyordu sen konuşurken. Aklımdan bunlar geçerken sınavlarda aldığım notlar kafamı kurcalıyordu, ertesi gün mesaiye kalıp vizyona girmesini uzun süredir beklediğim filmin ilk gösterimine gidemeyecek olmam, çantamda duran ve tüm gün okumaya fırsat bulamadığım kitap, maaşımı geç aldığım için geciken kredi kartı taksitim ve bir arkadaşımın değiştirdiği saç renginin ona yakışıp yakışmadığı.

Seninle konuşmayı bu yüzden seviyorum dedim. Seninle konuşurken o kadar fazla pencere aynı anda açık oluyor ki beynim hava alıyor. Afalladın. Benden böyle cesur cümleler duymaya alışkın değilsin. Ben parmaklıklar ardında kuş yapan insanlar gördüm diyorum sonra, kuş olan da. İlgini çeken bir hikaye karşına çıktı mı kaçırmazsın bilirim. Soru sorarak konuyu açarsın. Ben bazı cümleleri sırf sen konuyu aç diye de kurabilirim aslında. Anlatıyorum sonra sana, hem de tüm ayrıntılarıyla bir hikaye daha, anlattığım tüm hikayeler yaşamıma dair oluyor ve senden başka kimse o ayrıntıları sormuyor. Öğretmen olsaydım benim sorularıma güzel cevap veren öğrenciler yerine bana güzel soru soranlara en yüksek notları verirdim diye düşünüyorum sen soru sorarken bile. Yine bir pencere açılıyor. Zihnimde bir yer öğretmen hayali kurmaya devam ediyor.

Hikayenin sonlarına doğru ilgin dağılmaya başlıyor. Döneceksin. Döndüğün yerde bana ait ne var diye düşünüyorum. Bana ait bir şey olursa zihninde bir yer benimle meşgul olabilir çünkü, zihninde bir yer benimle meşgul olsun istiyorum. Zihnimde bir yer seninle meşgul oluyor ve zihnim meşgul olmayı seviyor ve kendi meşguliyetlerimi seçebileceğim bir ömür düşlüyorum.

Ve hikaye biriktiriyorum.

Okuldan çıkan çocuğun annesine arkadaşına gitmek için ısrar edişini, annesinin evde yemek yok diye reddedişini, çocuğun arkadaşının annesinin onu nasıl ikna ettiğini, aklıma okuduğum kitaptaki çocuğun dondurmayı yerken nasıl cenneti hissettiğini ve dondurmayı sırf üzerine damlatacak diye endişelendiği için yiyip bitiren dedeyi ve çocuğun yaşadığı hayal kırıklığını hatırlatışını, metrobüste yanımda oturan üniversiteli gencin yolculuk sırasında telefonla konuştuğu kız arkadaşıyla nasıl kavga ettiğini ve hatta ayrıldığını, nasıl saygısız konuştuğunu ve bir aile dostumuzun oğlunun kız arkadaşıyla benzer bir konuşma yaptığını şahit olduğu vakit o ilişkinin biteceğini nasıl anladığını anlatışını, buna üzüldüğümü, iki koca adamın önlerinden geçen liseli iki kıza nasıl laf attığını, bunun bana düşündürdüğü şeyleri, denizi ne kadar sevdiğimi, çiçekleri ne kadar sevdiğimi her gün yeniden hatırlayışımı ve bahar geldiği için nasıl mutlu olduğumu, ağaçların üzerinde gördüğüm o beyaz çiçeklerin bende yaşattığı düğünleri, kitapçıda rüştü onur kitabı gördüğümde hissettiğim şeyleri –sırf kelebeğin rüyası popüler bir film diye çıkan, çıkarılan- , beğendiğim mobilyaları birbirine nasıl uyduracak oluşum konusunda duyduğum endişeleri, fani dertlerimi, hepsini ama hepsini bir sonraki görüşmemizde anlatacağım diye biriktiriyorum. Bir dahaki görüşmemizde sana bunların hepsini en ince ayrıntılarıyla anlatmayacağımdan emin olabilirsin. Olmayabilirsin de.

Emin olmak nasıl bir histi sahi?

Bunu konuşalım.




DEVAMI...