Geceyi boşaltıyorum. Gecenin içini de boşaltıyorum ama içini boşalttığım gecelerin sabahı çamur. İçimi boşalttığım gecelerin ise sabahı şerbet. Güneş bile var üstelik. Bunu nasıl anlatmalıyım bilemiyorum. Okuduğum tüm kitaplar belli bir doğruya ulaşma çabasından ibaretti belki. Sonrası yeni kelimeler öğrenme çabasından ibaret. Kurduğum cümleler ise ifade etme gayreti. Gayret etmediğim zamanlarda doğan ifade etme zaruriyeti. Cümle kurma zaruriyeti hasıl olduğu vakitlerde dile gelen suskunluk… üstelik gece. O gecelerin sabahı ise çamur.
Bunu nasıl anlatmalıyım bilemiyorum. Sanki lenf bezleri yırtılan yerlerim vardı içimde. Menisküs ameliyetları beni hep tiksindirse de, içimde bir yeri cız ettirse de şifa bulma isteği mevcut, şifa arayışı ise kesinlikle yok içimde. Gamzedeyim deva bulmam, bulamam çünkü istesem de. Ama görüyorum ki ben istemesem de deva olurmuş diyor içimden bir ses. Ben o sıralar hep susuyorum. Ben susunca içimde birşeyler birikiyor. İçimde birşeyleri hiç biriktiremem ben. Biriktirmeyi sevdiğim zamanlar da oluyor tabi ama içimde değil. İletken bir bedenim olmasını isterdim doğru…
Herkes güzel temennileri için birilerine teşekkür ediyor, ben etmiyorum. Çünkü ben artık temenni etmek istemiyorum. Çünkü ben artık ne temenni edilir bilmiyorum. Çünkü ben temenni kelimesini kullanmak için kullanmak istedim aslında. Çünkü biliyorum siz ne de olsa anlamıyorsunuz. Ama ben ne çok “ben” li cümleler kuruyorum. Sadece seninle sen li ben li olsaydık ya diyorum. Ama biliyorum anlamayın diye kasten yapıyorum. Kasten adam öldürmekle yargılanır mıyım diye sabırla hesap gününü bekliyorum. Daha fazla içmek istesem de bünyem kaldırmıyor, içim almıyor, ciğerlerim… boşverin ben zaten ciğersizin tekiyim.
Tek miyim çift miyim…
ama sen tut ellerimi sakın bırakma.