*Her günüm başka Leyla, çok üzgün olabilirim. Bu yürek benim
değil mi, yollara atabilirim.
Bir teselli biçimi olarak ilham: sen gelmediğinde gelirdi.
Bir armağan olarak ilham: yanında getirdiğin hediyeydi.
Seramik fincanda çay içiyorduk. Bardağın üzerinde desenler
vardı. Sen bardağı kaldırıp indiriyordun. Birer yudum içiyordun, yavaş yavaş. Sen
bardağı ağzına götürdüğünde şehrin bütün ışıkları yanıyordu. Kuşlar cıvıl
cıvıldı bir ben duyuyordum. Evin kapısından bir çocuk çıkıp bisiklete biniyordu
çünkü oralar hep düzdü, bisiklet kullanmaya müsait. Bardağı masaya tekrar bıraktığında köprünün
ışıkları sönüyordu. Rüzgar esiyordu, evlerin çatılarına bir şeyler oluyordu. Hırsız
gelip çocuğun bisikletini çalıyordu ve içimdeki tüm kuşlar ölüyordu. Sen ben
bardağa bakıyorum sanıyordun.
Seni konuşarak seni susarak seni daha iyi anlamaya
çalışıyordum her seferinde. Bu benim yaşam amacım gibi bir şey olmuştu. Bazen elimi
göbeğine dokunduruyordum usulca, çünkü birinin göbeğine dokunmak anne karnına
dokunmakla eşdeğerdir. Dünyaya geldiğin zamandaki şartları daha iyi bilsem
belki, seni doğuranı daha iyi bilsem belki, yazını okuyabilsem belki ve yazını
yaşarken neler hissettiğini bilsem belki daha iyi anlarım diyordum.
Bazen kasten yaptıklarını dinliyordum senden, bazen kasten
yaptığını söylediklerini başkalarından ve bazen istemeden yaptığını
söylediklerini. Hangilerini gerçekte kasten yaptığını hangilerini gerçekte
istemeden yaptığını hayal ediyordum sonra bir bir. Masaya ihtimalleri
koyuyordum. İhtimalleri sıralayıp tabi yine daha iyi anlamaya çalışıyordum.
Şiirler okuyordum. İçinde acı olan her şeye saygım vardı. Saygım
vardı çünkü acı çekebilmek bence büyük sanattı. Acı çekmemek ise bir tercihti. Ama
bir de istemeden acı çekenler vardı ki bence cennetlikti onlar. Cennet tüm acı
çekenlerin ayağının altındaydı ama cennet için bile acı çeken birinin
ayaklarını öpmeyi tercih etmezdiniz. Ben
yemekler yapıyordum ve içine bol acı katıyordum. Acı yemekler yiyince cennetlik
olmuyorduk ama.
Tüm umutsuzluklar güneş yokken oluyordu. Mesela ben birkaç gün
güneşi görmesem yüzüm sirke satmaya başlayabilirdi. Dünya bu şartlarda kötü bir
yerdi.
Sabah güneşi görürsem dünyanın en mutlusu bendim. O gün
seninle deniz kenarında otursak, o çayı çay bardağında içsek ben bu kara
yellerinden uzakta senin annenin karnından sana doğabilirdim.