Manşet

20 Nisan 2011 Çarşamba

insan demirden sert bir şeydir.


“Aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?” diye sormuştu o gece. “Bunun temel bir aydınlanma anı olması gerekmez mi? Hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. Sonra da çekip gittiler.”*

Tıpkı yazarın dediği gibi oldu. Yazarın adının kahine çıkışı geleceği görüyor diye olabilirdi. Bir kaza oldu ve her yer aydınlandı. O gece arabada yalnızca sen ve ben vardık. Sen tüm camlar kırılırken bana bakıyordun, bense kırılan camlar bir tarafına batmasın diye seni kolundan tutmuş sürüklüyordum. Sürüklediğim yerin ve de yönün ne sen farkındaydın ne de ben önümü görebiliyordum. Şaşırmakla meşguldük. Ölüm bize olağan geliyordu ama ölüme yaklaşma eyleminin içinde olma hali bizi yine de şaşırtıyordu. Tüm bunları yazacağımızı sen de ben de biliyorduk ve olaydan uzaklaşmayı bekliyorduk. Bir kaza oldu ve her yer aydınlandı. Tüm camlar kırılırken çoktan başka bir bakış açısı bulmuş kendimize olaya dışarıdan bakıyorduk. Hislerimizi algılamaya çalışıyorduk mesela, gözlem ruhumuzu geliştiriyor ve bir bir her hissimizi tanımlamaya çalışıyorduk. Ortalık aydınlanmaya devam ediyordu. Daha sonra o hisleri birbirimize nasıl anlatacağımızın alıştırmalarını yapıyor içimizden, olaydan uzaklaşıyorduk. Her şeyi daha net görüyorduk. Her şeyi daha net görmek elbette kendi tercihimiz değildi ama başka türlüsü bilmiyorduk. Başka türlüsünü yapabilenlere ise şaşırıyorduk.

Ben yıllar önce bir kaza anını yazmıştım, arabayı adam kullanıyordu, adı “Demir” di ve kadının yanında demir gibiydi. Ben yıllar önce adı “Demir” olan bir adamı anlatan o yazıyı yazdığımda bir adam adı “Demir” diye o kadar sertti ki o sertliği başka bir isimle tanımlamak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ya da demir benim için o kadar sertti ki o kadar sert bir adamı ancak “Demir” adıyla anlatabileceğimi düşünmüştüm.

Artık biliyorum, demir o kadar da sert bir madde değilmiş. O kırılıp bükülürmüş, paramparça bile olurmuş ama kafalarımız sapasağlam kalabilirmiş. Adama “adam” demek, “demir” in yanında hiç birşeymiş.


*emrah serbes
DEVAMI...

13 Nisan 2011 Çarşamba

Gülmek kime yakışıyor.


Başımıza taş yağacak diyorum bazen. Taş yağarsa hangi parçamız altında kalacak bilemediğimden korkuyorum. Çünkü her birimizden ikişer tane var. Birçoğu kızıyor bir ötekine ama ben yine de cesur cümleler kurmaya devam ediyorum. Üstelik bu cümleleri kurarken başım dönüyor, müzik dinliyorum. İstediğim tepkiyi veren şarkı sözü bulmakta güçlük çekiyorum. İskender okuyorum. İskender okurken onu çoğu zaman ergen buluyorum, her geç ergen kadar cesurca verdiği tepkilere hayran oluyorum. Yine ve tekrar Behzat ç. İzliyorum. Ece’nin tespitlerine katılıyorum çünkü her kadın onunla birlikte olmaya cesaret edemez biliyorum. Bu yüzden çok sistemli hayaller kuruyorum. Geleceğime dair milyonlarca planım var. Seni hem araya karıştırıyorum, hem de her araya karıştırışımın ardından bir ton küfür ediyorum. Ama içimden. Öyle büyük küfürler seslendiremem. Bana yakışmıyor diyorlar diye bile seslendiremem. Öyle zamanlarda susuyorum ve hatta gülüyorum. Gülmek bana yakışıyor diyorlar diye bile gülüyorum.

Sen ne olduğunu idrak edene kadar aşıklar kavuşuyor. Aşıklar kiminle aşık atıyor diyorum. Sonra ölümü düşünüyorum. Ölümü düşünürken içim acıyor ama bir o kadar da inanılır geliyor bu bana. Öyle inci bir çizgi var ki cümlesini hatırlıyor sonra yine gülüyorum. Ben zaten genellikle gülüyorum. Babam gülmeme kızıyor, ağliyim mi diyorum. Ağlama da gülme yine de diyor. Babam gülmemi istese de bana gülme dediği için ona sinirlenmiyorum. Sinirlensem de sinirden gülüyorum bu sefer.

Ben artık cümleleri birbirine bağlamakta zorluk çekiyorum. Bunun böyle olacağını bile bile aynı yolda yürümeye devam ediyorum. Adımlarıma ustalık katlamaya çabalıyorum ama sen daha profesyonelsin bu konuda, bunca tecrübeyi ne ara kazandın hayal edemiyorum. Oysa seni hayal etmekte üzerime tanımıyorum. Yoksa bir resimdi sadece hayalle gerçek arasında. Bir resme aşık olan insanlar yalnızca duman şarkılarında yer almıyor, biliyorum. Bunu her idrak edişimde ise başım dönmeye devam ediyor, gülüyorum.

Ben zaten genellikle gülüyorum.




fotoğraf şuradandır: http://ulkumkaynak.blogcu.com/etiket/G%C3%BClmek



DEVAMI...