“Nasıl çıldırmadım hayretteyim hâlâ sevincimden
Lisanından ‘seni sevdim’ sözün gûş ettiğim demler”
Çok değil bundan otuz yıl önce birlikteydik.
Sen benim çizgi filmlerden çok hoşlandığımı düşünüyordun. Oysa ben seninle izlemeyi seviyordum onları.
Şimdiyse kendimi birine ait hissederek yatağa giriyorum, başka birine ait hissederek kalkıyorum o yataktan, bu böyle sürüp gidiyor. Zaman zaman korkularım oluyor geleceğe dair ama öyle uzun zamanlar bunun üzerine düşünmüyorum. Gelecekle ilgili kurduğum hayaller hiç uçuk kaçık olmadı çünkü, sen de bilirsin andan bağımsız hayal bile kuramam.
Senin ne kadar gerçekte olduğundan ise geçen mektubunda bahsetmiştin, ürktüm. Senin gibi hayal dünyası geniş birinin bu kadar gerçeğe batık yaşamasına ürküyorum. Çünkü sen kendinin hep farkında olarak yaşamana rağmen kendini büyük ölçüde de inkar ettin. Bu seni yüceltmek değil, olsa olsa kendimi yüceltmek olur çünkü aynısından bende de var.
Yalnızca sen inkar ettin çoğu zaman, bense kabullendim. Bana kabullenmeyi öğrettiği için hayata minnettarım çünkü işler isyanla yürümüyor. İsyan ettiğini bile kabul edebilmeli çünkü insan. “Huz mâ safâ, da' mâ keder” . bitti gitti. Sözde bahsi geçen yalnız düşünce mi, yoksa yalnız hayalden ibaret mi bilmiyorum ama insanın hayal ettiği şey neden insana keder versin di mi ya.. bunu düşündükten sonra banyoya giriyorum. Kendimi ona ait hissederek suyun altında duruyorum, kendimi dünyada yalnız hissederek suyu kapıyorum. Böyle olsa çok korkunç olurdu, üstelik sen de gerçekte yaşadığın için yalnızlığıma derman olacak cümleleri kuramazdın. Oysa ben biliyorum.
Bana bu dünyada asla yalnız olamayacağımı öğrettiğin için teşekkür ederim.