Ömrümün yumuşak yanı; diye başlıyor mektup, sen zaafsın. Ve zaaf bir mühürdür. Zaaf kaybolmaz. Zaaf yok olmaz. Zaaf her zaman açıkça belli olmaz. İnsanlara zaaflarını anlattığın zaman her şey herkes için kolaylaşır. Ama her zaman değil. Her şey, herkes için, ama her zaman değil. Külotlu çorabın kaçması gibi durur bazen şık bir davete icabet ettiğinde görünen. Kılavuzsuz da görünen bir köy gibi, apaçık ortada. Sen istediğin kadar umursamadan giydiğini iddia et o çorabı, kaçar, kaçık büyür büyür, durmaz. Kaçar.
Sana sarıldığı zaman hıçkıra hıçkıra ağlamış, bana yeni söyledi. O kadar derine gömmüş ki acılarını ben bile yeni duydum. Sen de duymamışsın. Sen ona nasihatler veriyormuşsun, şöyle yap böyle yap. Sağlıklı yaşam tüyoları. Senin ağzından çıkan her lafı önemser ama o sırada seni dinlemiyormuş. Bunu sen biliyormuşsun ama görmüyormuşsun o sırada. Sen bildiğin her şeyi görmezmişsin çünkü kör yaşamak lal yaşamaktan daha kolaymış senin için. Karşındaki lal olunca da ürküyormuşsun –ya da öyle görünüyormuşsun- çünkü bir gevezenin lal olması bir kartalın kör olması kadar acı veriyormuş aslında sana. Bana anlattığını bilsen çok kızacağın daha nicelerini anlattı da demiyorum sana.
Üzerinde durduğu bir cümle varmış onun. Sana bunu hiç söylememiş. Peki bunu nereye koyucaz diyecekmiş sana, sen yeni evini gezdiriyormuşsun ona o sırada, sana bunu nereye koyucaz diyecekmiş. Onu koyacak bir ev yok demek, bu evde yer yok ile onu sığdırabileceğim bir ev yok gibi zıt manalara geldiğinden soramamış. Susmuş. Elektrikler kesilmiş o sırada. O lalken sen onu görebildiğini fark etmişsin ışık olmasa da, o da bir yere koyamadığı şeyin adını koymuş orda..
Ömrümün dünya turu; diye bitiyor mektup. En sevdiğim mevsimdeyim.
0 yorum: on "Zaaf"
Yorum Gönder